318’e Dur de (Vicdani Red Nedir)

Vicdani Ret

Tanım
Vicdani ret; dini, ahlaki ya da politik gerekçelere dayalı olarak “zorunlu askerlik hizmeti”ni reddetme durumudur. Eğer kişi, alternatif sivil hizmeti de reddediyorsa o bir “total redci”dir.

Tarihçe
Vicdani ret, esas olarak, bireyin savaşa karşı geliştirdiği bir tavır olarak, savaşlar kadar eski bir tarihe de sahiptir. “Dünyanın ilk bilinen vicdani retçisi Maximilian’dır. Kuzey Afrika da Numidiya ülkesinden 21 yaşında bir genç, Roma ordusuna çağırıldığında, inatla askeri servise katılmayı reddetti ve Romalılar tarafından idam edildi.”
Tarihin bilinen bu ilk örneğinde de olduğu gibi karşı çıkışların ilk gerekçesi, genel olarak, dinlerdeki “insan yaşamını sona erdirmenin kötü olduğu” inancına dayanmıştır. Askerlik yemininde “imparator devletin başıdır” şeklindeki ifadeden dolayı Yahudiler Roma ordularında asker olmayı reddettiler. Bu nedenle de Roma, onları askerlikten muaf tutmuştur. Ancak bütün bunlara ve hatta tanrının “öldürmeyiniz” emrine rağmen Yahudilik de aynı İslamiyet gibi, pasif bir geleneğe sahip olmamıştır. Budizm de savaşa karşıdır ve güce karşı hiç bir direnme de göstermediği halde, vicdani reddin kökleri esas olarak Hristiyan pasifizmine dayanır. İlk Hristiyanlar Roma ordusunda yeralmışsa da çoğu savaşı reddetmiştir.
Roma’nın Hristiyanlığı kabulü ile 4. yüzyıldan itibaren kilise “adil savaş” kavramını kabul etti.16. yüzyıl başlarında Protestanlığın ortaya çıkışıyla, bazı mezheplerin İncil’i yeniden yorumlayıp, “adil savaş” doktrinini reddetmeleriyle pasifizm tekrar tarih sahnesinde yer almış, askerliğe ve savaşa karşı çıkışlar başlamıştır.. Bu mezhepler içinde Quakerlar Menonitler ve Bretenler en bilinenleriydi.
Avrupa Monarşileri büyük ölçüde, para ya da “yerine asker gönderme” gibi bir takım yollar bularak bu mezheplerle anlaşma yollarını bulmuşlardır. Örneğin Polonya’da Menonitlerin durumu resmileştirilmiştir.
17.yüzyıl başlarında Avrupa’dan Amerika’ya yönelen göçlerde bu mezhepler önemli ölçüde yeralmışlardır. Hatta yeni kıtanın onlara sunduğu özgürlük ortamından dolayı bu yönde yoğun bir göç de yaşanmıştır. Bir çok kolonide etkin olup, askere gitmeme tavrını ortaya koyan bu topluluklara karşı korkutma, hapse atma, mal ve mülklerine el koyma gibi bir takım yaptırımlar sonuç vermeyince kısa sürede uyum sağlanmış, para ya da “yerine asker yollama” gibi yöntemlerle varlıkları ve davranışları meşrulaşmıştır. Öyleki bu meşruiyet vicdani reddin bugüne gelmesinde çok önemli bir evre oluşturmuştur.
Ancak 18.yüzyılın sonlarından itibaren hızla gelişen kapitalizm-ulusdevlet-zorunlu askerlik süreci “askere gitmeme” tavrında da önemli bir farklılık yaratmış ve 1.Dünya Savaşı’nda politik bir nitelik kazanmıştır. Özellikle dönemin hümanist, sosyalist, anarşist düşünür ve politikacıları tarafından bir emperyalist paylaşım savaşı olarak adlandırılan savaşa karşı önemli bir mücadele aracı olmuştur. Öyleki silah taşımaya ve orduda yer almak istemeyenlere “vicdani redciler”, ‘Konçiler(conchies)’ denmesi bu dönemde ortaya çıkmıştır. İngiletere’de binlerce genç bu nedenle hapsedilmiş, Almanya’da akıl hastanelerine kapatılırken, Fransa’da 20 yıl, Rusya’da 4-6 yıl hapis cezalarına çarptırılmışlar ya da kurşuna dizilmişlerdir.
Bu gelişme karşısında 1916 da İngiltere’de, anglo-Amerikan ülkelerde ve kuzey avrupa ülkelerinde dini gerekçeli olarak askere gitmeme yasal olarak kabul edilmiştir. ABD’de Wilson, orduda bir de silahsız kuvvetler kurmuş bir kısmını da tarımda çalıştırmıştır. 1921 yılında WRI (War Resisters International – Uluslararası Savaş Karşıtları) kuruldu. WRI daha sonra yerel savaş karşıtı örgütlerin ve vicdani red örgütlerinin uluslararası çatısı haline geldi.
2. Dünya savaşı boyunca da çoğunlukla dini gerekçeli vicdani ret bir takım zorluklar ve kısıtlamalarla da olsa kabul görmüş ve çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Gerek savaşın farklılığı ve gerekse de bir önceki savaşa muhalif olup askere gitmemeyi önemli ölçüde destekleyen sosyalist ve anarşist güçlerin bu savaşta taraf olmalarından dolayı politik özellikli vicdani reddin pek bir gelişmediği görülür.
2. Dünya savaşı sonrası ABD ve İngiltere’de vicdani ret tanımında ve alternatif sivil servislerin kurulmasında yaşanan gelişmelerin sonucunda 1963 de İngiltere’de, 1973′de ABD’de zorunlu askerlik kaldırılmıştır. Özellikle Vietnam Savaşı’na karşı geliştirilen Savaş Karşıtı çalışmalarla vicdani redcilerin sayısında yaşanan büyük artış bu değişimi zorunlu kılmıştır. En büyük gelişme ise Almanya’da yaşanmıştır. Nazi deneyiminden sonra 1949′da vicdani ret hakkı yasalaşmış, 1959′da çıkan kanunla da; “devletler arasındaki silahlı karmaşaya karşı olan her kişi” alternatif sivil servislerde yer alacaktır ve eğer ki kişi isterse, silahsız serviste de çalışabilecektir denmiştir. Bu en ileri yasal uygulamaydı.
Gelişen süreçte bugün, AB üyesi bütün ülkelerde ve Avrupa Konseyine üye 47 ülkeden de yalnızca Türkiye, Azerbaycan ve Belarus dışında bütün ülkelerde vicdani ret yasalarda yer almış durumdadır.
Güney Amerika ülkelerinde de 2. Dünya Savaşı sonrası vicdani ret hakkı ve zorunlu askerliğin kaldırılmasına geçiliyor. Bugün Şili, Venezuella ve Peru’da vicdani retçilerin başı beladan kurtulmuyor. Brezilya ve Kolombiya gibi ülkelerde ise bir çok muafiyet, diğer ülkelerde ise yasal düzenlemeler var.
Bugün dini gerekçelere dayalı vicdani ret hemen hemen yalnızca, 1870′de ABD’de kurulmuş olan Yahova Şahitleri(yada Yahova Şehitleri) adı verilen grup tarafından sürdürülmektedir. İnanışları gereği hiç de pasifist olmayan bu grup, bir çok ülkede, çeşitli biçimlerle de olsa askerlik yapmamak için direnmeyi sürdürmektedir.
Vicdani ret tarihi; savaşa, eline silah almaya, başkalarını öldürmeye karşı insanların, öncelikle dinsel olarak ama sonrasında politik ve ahlaki bir tercih olarak ortaya koydukları tepkinin de tarihi olmuştur.
Dinlerin ortaya çıkışlarında, taşıdıkları adalet ve eşitlik arama iddiaları çok geçmeden düzenle bütünleşme sonucu yok olmuş ve dolayısıyla da vicdani ret çoğunlukla da politik bir tercihe dönüşmüştür. Bu tercih; yaşanan büyük savaşlardaki yıkımlara, geliştirilen atom gibi kitlesel yokedici silahlara, kanla beslenen silah üreticilerinin zenginliğine vb duyulan tepkilerin sonucunda, “amasız” ve “fakatsız” bütün savaşlara karşı çıkmak şeklinde her geçen gün daha da gelişmektedir.
BM, AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü), AK (Avrupa Konseyi), AB (Avrupa Birliği) gibi uluslarası örgütler tarafından da benimsenmiş, üyelerine bu yönde yasal düzenlemeler yapmaları ve uygulamalarda da özenli olmaları konusunda sürekli uyarılar yapar olmuşlardır.
Bu süreç vicdani ret hareketini günümüzde daha da geliştirmiştir: Örneğin sivil hizmeti de reddeden total retçiler, savaşlarda verilen emirlere insani gerekçelerle uymayanlar (örneğin İsrail’deki refusnikler), zorunlu askerlik uygulamasıyla karşı karşıya olmasalar da antimilitarist bir yaklaşımla vicdani retçi olduklarını açıklayan kadınlar gibi…
Bu anlamda UAÖ(Uluslararası Af Örgütü) vicdani retçiyi şöyle tanımlamaktadır: “Vicdani ya da geçerli bağlılığından dolayı silahlı kuvvetlerde görev almayı ya da savaşlarda veya silahlı çatışmalarda doğrudan ya da dolaylı görev yapmayı reddeden kişi. Bu, bütün savaşlara katılmayı reddetmese bile, bir savaşın amaçları ya da yürütülme biçimine katılmadığı için reddetmesini de içerir. Ayrıca UAÖ, vicdani reddini kaydedemeyen ya da kaydetmeyi reddeden ve sivil alternatif hizmetini yapamayan ya da yapmayı reddedenleri de düşünce mahkumu olarak kabul eder. Ayrıca vicdani nedenlerden dolayı askerlik hizmetinden muaf olmayı sağlayacak makul adımları atmasına rağmen izinsiz olarak silahlı kuvvetlerden ayrıldıkları için hapsedilenleri de düşünce mahkumu olarak kabul etmektedir.” (Uluslararası Af Örgütü, “9 Aralık Mehmet Tarhan’la Uluslararası Dayanışma Günü” nedeniyle, davayla ilgili kaygı ve tavsiyelerini içeren bir açıklama yaptı. 9 Aralık 2005)

Türkiye
1989 sonunda Sokak Dergisi’nin yapmış olduğu bir kampanya ile vicdani retlerini açıklayan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir ilk vicdani retçiler olmuştur. “Halkı Askerlikten Soğutma” madde 155′ten sivil mahkemede yargılanmışlar, Tayfun Gönül 3 ay ceza almış ve cezası paraya çevrilmiştir. Ancak süren savaşa karşılık, 1992 yılında Savaş Karşıtları Derneği’nin kurulması, 6 kişinin toplu ret açıklaması, bir ilk olarak Uluslararası Vicdani Retçiler Buluşması (ICOM)’nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi orduyu rahatsız ettiğinden, 8 Aralık 1993 günü HBB kanalında yayınlanan Anten programında SKD başkanı Aytek Özel ve vicdani retçi Menderes Meletli ile röportaj yapmaları nedeniyle program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in emriyle tutuklanıp askeri mahkemede yargılandılar. Özel ve Meletli için tutuklama kararı çıkarıldı. Akyıldız ve Berber tutuksuz yargılandı ve öngörülen en düşük cezaya, 2 ay hapis cezasına çarptırıldılar. 8 Şubat 1994′te Aytek Özel, Ankara’da askeri mahkemeye teslim oldu ve sonrasında 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Bu dava ile sivillerin askeri mahkemede yargılanmasının yolu da açılmış oldu.
1995 yılında vicdani reddini açıklamış olan SKD başkanı Osman Murat Ülke, 7 Ekim 1996 tarihinde TCK md.155′deki “halkı askerlikten soğutma” suçunu işlediği gerekçesiyle, Askeri Ceza Kanunu md.58′de düzenlenen “milli mukavemeti kırma” fiiline dayanılarak tutuklandı.
Askeri emirlere uymadığı için gördüğü baskıları protesto ederek başlattığı açlık grevinin 23. gününde talepleri kabul edildi ve ilk kez bir askeri cezaevinde bir kişi sivil giyimli olarak tutukluluğunu sürdürür oldu. İki kez tahliye edilmesine rağmen geri dönüp duruşmalara katılan, bu nedenle de tekrar tutuklanan Ülke, 8 kez “emre itaatsizlik” cezasına çarptırılarak toplam 701 gün hapis yattı.
Bu süreçte yaşanan bir başka yenilik ise; Askeri Yargı’nın, “vicdani ret düşüncesinin savunulmasının değil, vicdani redci olduğunun açıklamasının suç teşkil ettiği”ni kabul etmesiydi. Böylece, vicdani ret haber ve yorumları 155. maddeden biraz korunur oldu.
O.Murat Ülke’nin tutukluluğu sırasında başlatılan “15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü” kutlamaları artık her yıl yapılır ve her kutlamada da yeni vicdani retçiler ortaya çıkar oldu. Ancak bütün bunlar görmezden gelindi. Bu kutlamalar, İstanbul, İzmir ve Ankara’da “Militurizm” adıyla yapılan “turistik” gezilerle, militarist yapı ve kurumların da teşhir edildiği antimilitarist bir etkinliğe dönüştürüldü.
18 Ekim 2002 tarihinde askerlik yapmakta iken vicdani reddini açıklayan ve bu nedenle tutuklanan Mehmet Bal, hakkında 155. maddeden 2 yıla kadar hapis cezasıyla açılan davadan beraat ederken, verilen karar da yine bir ilk olmuştur: “Mehmet Bal’ın deklarasyonu ve buna destek mahiyetindeki basındaki yansımalarının demokratik bir hukuk devletinde ifade özgürlüğü bağlamında, askerlik ile ilgili kişisel tercih ve düşüncelerinin açıklanması niteliğinde olduğu, ayrıca bu açıklamaların halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda telkinatta bulunmaya yönelik bulunmadığı gibi askerlik hizmetini menfii yönde etkilemediği ve elverişli de olmadığı…” Bu kararla; vicdani ret açıklaması yapmanın, yani ben askerlik yapmak istemiyorum demenin suç olmadığı, ancak “askerlik yapmayın” demenin suç olacağı kabul edildi.
PKK üyeliğinden 7 yıl tutuklu kaldığı hapishaneden 18.11.2004 de tahliye olduktan sonra, asker kaçağı olduğu gerekçesiyle götürüldüğü askerlik şubesinde, askeri birlikte ve son olarak da 26 Kasım 2004′de çıkarıldığı askeri savcılık da vicdani reddini açıklayan Halil Savda’da çeşitli baskılara maruz kalmıştır. Savda ve Bal sonraki yıllarda tekrar gözaltına alınıp tutuklanmış, “antisosyal kişilik bozukluğu”ndan çürüğe çıkarılmışlardır.
2001 yılında Afganistan’ın bombalanmasına karşı çıkarak vicdani reddini açıklayan Mehmet Tarhan da, 8 Nisan 2005′de İzmir’de gözaltına alınıp, 11 Nisan’da götürüldüğü Sivas’daki askeri birlikte vicdani reddini açıklamış olmaktan dolayı tutuklandı. Eşcinsel olduğunu gizlemeyen ama bu nedenle askerlikten muaf olmayı da reddeden Mehmet, 2 kez “toplu erat önünde emre itaatsizlikte ısrar ve askerlikten sıyırma” suçlamasıyla toplam 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ceza askeri yargıtay tarafından “zorla muayene” gerekçesiyle bozuldu. Mehmet’in ve mahkemenin bu konudaki direnciyle Yargıtay Genel Kurulu verilen mahkumiyeti bozarak (toplam 12 ay hapis cezasına çevirdi) 9 Mart 2006′da tahliyesine karar verdi. Mehmet’in askeri cezaevinde maruz kaldığı ve cezaevi yönetiminin de değişimine neden olan işkence, darp, haraç gibi uygulamalar için açılan davada suçlular aklandı. Dava temyize gitti. Ayrıca AİHM’ne de başvurulmuş durumda.
Vicdani redci olduğunu yazılı ve sözlü olarak beyan etmesine rağmen 24.07.2007 Tarihinde zorla askere götürülen ve ardından askerlik yapmayı dini(islami) inançları dolayısıyla reddettiğinden dolayı Eskişehir askeri cezaevine konulan Enver Aydemir 04.10.2007 tarihinde yapılan son duruşmasında tahliye edildi. 2 gün içinde mevcutsuz olarak birliğine teslim olması istenerek tahliye edilen Enver Aydemir Vicdani reddini sürdüreceğini ilan etti. Enver Aydemir Türkliye’de dini(islami) nedenlerden dolayı vicdani reddini ilan eden ilk kişidir.
27 Ekim’de, İsrail Konsolosluğu önünde gerçekleştirilen bir protesto etkinliği sırasında vicdani reddini açıklayan Özgür Bircan ile toplam 79 vicdani redci vardır. Bunların 14′ü kadındır.
AİHM, Osman Murat Ülke davasında 2006 yılı Ocak ayında Türkiye’yi 11bin Euro tazminata mahkum etti. Gerekçe; kötü muamele ve aynı suça birden fazla ceza vermenin yanlışlığı üzerineydi. Ancak böylesi bir durumun tekrar oluşmaması için de yasal düzenlemeyi zorunlu görüyordu.
Bugüne kadar gelen bütün tepkilere karşın, Türkiye’nin “özel” öneminden ve “kültürel” yapısından dolayı varolan yasal koşulların değişmeyeceğinde ısrar eden Genelkurmay ve Hükümetlerin tavrı, yine değişmemişse de, bir takım düzenlemelerin (sivil hizmet) yapılabileceği sinyalleri de veriliyor.
Yasalarda yapılabilecek bir sivil hizmet düzenlemesinin; tamamen cezalandırma amaçlı olacağı (çeşitli kurullarda yapılacak sorgulamalar, varolan askerlik süresinden çok fazla süreli sivil hizmet, sivil hizmetin askeri kurumlarda yapılması vb) ve sivil hizmetin bir “angarya” olduğunu düşünen ve reddeden vicdani retçilerin (total retçiler) de olduğu gerçeğinden hareketle bir işe yaramıyacağı da bilinmektedir. Kaldı ki; dünyada da sürekli gelişen bu tepkiye karşı giderek, profesyonel ordulara doğru bir yönelim olduğu görülüyor.

Madde 318: Halkı Askerlikten Soğutma
Vicdani retçiler herhangi bir şekilde tutuklandıklarında, askeri cezaevlerinde askeri emir ve displin altında yaşamaya zorlanır, bu nedenle bir çok baskı ve işkenceyle karşılaşır ama direnirler, askeri mahkemelerde yargılanırlar. Bütün bunların yanında, asker kaçaklarından farklı olarak vicdani retlerini açıkladıkları deklerasyondan dolayı “halkı askerlikten soğutma” gibi bir suçlamayla da karşı karşıya kalırlar. Bu suçlama; geçmişte Askeri Ceza Kanunu madde 155 ile, yeni TCK’da ise 318 .madde ile bir takım değişikler geçirmesine rağmen sürdürülmektedir. Kaldı ki bu suçlamadan yalnızca vicdani retçiler değil, vicdani retçilere destek eylemi yapan aktivistler, vicdani ret ya da benzer bir konuyu ela alıp yazanlar ya da askerlikle ilişkili bir eleştiride bulunanlar da (Perihan Mağden, Cezmi Ersöz, Bülent Ersoy gibi) paylarına düşeni mahkemelerde yargılanarak almaktadırlar.

Vicdani ret, toplumsal dönüşüme bir çağrıdır
Vicdani ret savaş karşıtı bir tutum olup, bireyin; ahlaki, politik ya da dini gerekçelerle askerlik yapmayı reddetmesidir. Savaş karşıtı olmanın, onun bir unsuru olmamaktan geçtiğini, “savaş çıkmış giden yok” ütopyasının gerçeğe de dönüşebileceğini, barışın ötelenemeyecek, büyük zaferlerin sonrasına bırakılamayacak bir şey olduğunu ve özellikle de “gidilen yolun kendisi” olduğunu göstermektedir.

Vicdani ret bir itaatsizlik eylemidir
Vicdani retçi; yaşamını düşündüğü gibi sürdürmek istemesinin, bütün insanlar gibi kendisinin de en doğal hakkı olduğunu, bu meşruiyete dayalı olarak ve gizlenme gereği duymadan yaşayacağını, açık, anlaşılabilir bir şekilde duyurup, bütün sonuçlarına da katlanacağı bir eylemi seçtiğini gösterir.

318 Dosyası – TCK 318: Halkı Askerlikten Soğutma suçu(!?)
24-10-2007
2005’ten 2007’ye,
155’ten 318’e
<

Gerekçe’den bir bölüm: “Vatanın düşman güçlerine karşı korunması bakımından her Türk vatandaşının askerlik hizmetini severek ve isteyerek yerine getirmesi şarttır”.

Eski TCK’nın ünlü 155’ci maddesi, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren yeni kanunda 318 sıra numarası ile korundu. Ayrıca, suçun basın yoluyla işlenmesi ağırlaştırma nedeni sayılarak cezaların yarı oranında artırılması hükmü getirildi. İş bununla da bitmedi. 2006’nın Haziran ayında kabul edilen Terörle Mücadele Kanunu ile bu eylem, “suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde” yapılmışsa, ek olarak “terör suçu” kapsamına alındı. Böylece cezanın alt ve üst sınırı yükseltilmiş ve suçu işleyenlerin DGM’ler yerine kurulmuş Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanmasının önü açılmış oldu.

Yeni TCK 318
1- Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
2- Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.

Eski TCK 155
Geçen maddelerde yazılı olan ahval haricinde kanunlara karşı gelmeğe halkı teşvik ile memleketin emniyetine tehlike iras edecek surette makale neşredenler veya halkı askerlik hizmetinden soğutmak yolunda neşriyatta veya telkinatta bulunanalar yahut umumi bir içtimada veya nasın toplandığı yerlerde bu suretle nutuk irad edenler iki aydan iki seneye kadar hapi solur ve bunlardan yirmibeş liradan ikiyüz liraya kadar ağır cezayı nakdi alır.

Bu değişiklikler ne anlama geliyor?
Uzun söze gerek yok, uygulamaya bakalım:

318 görev başında

* İHD İstanbul Şubesi Vicdani Ret Komisyonu aktivisti Doğan Özkan, “İnsan Hakları Haftası” etkinlikleri kapsamında 12 Aralık 2004 tarihinde Selimiye Kışlası önünde İHD adına yaptığı basın açıklaması nedeniyle 'Halkı askerlikten soğuttuğu' iddiasıyla yargılandı. Üsküdar 1. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, 20 Eylül 2006’da görülen karar duruşmasında 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza, mahkemece 3 bin YTL tutarında para cezasına çevrildi. 'Askerlik yapmayacağını ve para cezasını ödemeyeceğini söyleyen Özkan’ın dava dosyası şu anda temyizde.

* Yazar Perihan Mağden hakkında, haftalık Yeni Aktüel dergisinde 27 Aralık 2005'te yayımlanan “Vicdani Ret Bir İnsan Hakkıdır” başlıklı yazısında "halkı askerlikten soğuttuğu" iddiasıyla, üç yıl hapis istemiyle dava açıldı. Genelkurmay’ın suç duyurusuyla açılan bu davanın ilk duruşmasında Mağden, ‘İstanbul Adalet Sarayı’nın üçüncü katında ağır hakaretlere uğradı. Şehit yakınları ile gazilerden oluşan grup Mağden’e "Cariye", "Maşa", "İsrail'e git", "PKK'lı" diye bağırdı. 27 Temmuz 2006’da görülen ikinci duruşmada davayı karara bağlayan hakim, Mağden'in eyleminin düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı kapsamında kaldığını belirterek, beraat kararı verdi.

* Gündem Gazetesi muhabiri Birgül Özbarış hakkında 2005 ve 2006 yılındaki ‘Ne askerlik, ne savaş’ yazı dizisi, ‘Türkiye Rolünü Oynarsa’ yazısı, ‘Savaş karşıtı buluşma’ haberi, ‘Retçilerden AB'ye mesaj var’ başlıklı söyleşisi, ‘Vicdani retçiler AB müzakereleri süresince zorunlu askerliğin tartışılmasını istedi’ haberi, ‘Kardeşlerinize Silah Çekmeyin’ ile ‘Vicdani Redçi Savda: Askere Gitmeyin’ başlıklı haberi gerekçe gösterilerek TCK 318‘den yedi dava açıldı. Özbarış toplam 21 yıl hapis istemiyle yargılanıyor.

* Vicdani retçi Erkan Bolot ile yapılan ve 10 Ekim 2005 tarihinde yayımlanan ‘Savaşların İnsan Kaynağını Kurutalım’ başlıklı söyleşi nedeniyle Birgün Gazetesi Pazar Eki editörü Gökhan Gençay ile sorumlu Yazı İşleri Müdürü İbrahim Çeşmecioğlu'na Beyoğlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Asliye mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı DGM’lerin yerine kurulmuş olan Özel Yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevketti. Son olarak, Ağır Ceza Mahkemesi de görevsizlik kararı verdi. Duruşma tarihi henüz belli değil.

* Halil Savda, 18.11.2004 tarihinde ‘örgüt üyesi olmak’ suçlamasıyla yattığı cezaevinden tahliye edildi ve vicdani reddini açıkladı. Bu tarihten itibaren "hizmetten kısmen veya tamamen sıyrılmak kastı ile emre itaatsizlik" suçlamalarıyla askeri mahkeme ve birlik arasında gidip gelen Savda’ya 2006’da bir de TCK 318 davası açıldı. “Lübnan'da sivillere zarar veren operasyonlarda görev almak istemiyorum” diyen ve 28 gün hapis cezası alan İsrail askerleri Amir Paster ve Itzik Shabbat’ı desteklemek için yapılan basın açıklamasını okuyan Savda, vicdani ret eyleminin yanısıra bir de bu suçtan yargılanıyor.

* Vicdani ret hakkının tanınması ve vicdani retçi Halil Savda’nın koşulsuz serbest bırakılması talebini içeren basın açıklamasını, İnsan Hakları Anıtı önünde 12 Nisan 2007 tarihinde, okuyan Vicdani Ret Çalışma Grubu’ndan Serpil Köksal ile ‘Asker Olma’ pankartını taşıdığı iddia edilen İbrahim Kızartıcı ve Şevket Murat gözaltına alındı. Daha sonra, Ankara Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğü’nün şikayetiyle, haklarında “halkı askerlikten soğuttukları” iddiasıyla dava açıldı.

Nerde o eski 155’li güzel günler

* Sokak Dergisi’nin 1989 sonunda yapmış olduğu bir kampanya ile vicdani retlerini açıklayan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir ilk vicdani retçiler oldu. Bunun üzerine “Halkı askerlikten soğuttukları” iddiasıyla sivil mahkemede yargılandılar. Mahkeme Tayfun Gönül’e üç ay hapis cezası verdi, bu ceza daha sonra para cezasına çevrildi.

* HBB kanalında 1993 yılında yayınlanan “Anten” programında, Savaş Karşıtları Derneği (SKD) Başkanı Aytek Özel ve vicdani retçi Menderes Meletli ile röportaj yaptıkları gerekçesiyle, program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber, askeri mahkemede yargılandı. Akyıldız ve Berber tutuksuz yargılandı ve iki ay hapis cezasına çarptırıldı.

* Sanatçı Bilgesu Erenus, Ocak 1993’de Lüleburgaz’daki bir toplantıda yaptığı konuşmada, ‘halkı askerlikten soğutacak ifadeler kullandığı’ iddiasıyla Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nce iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezanın Askeri Yargıtay’da onaylanması üzerine Erenus Bayrampaşa Cezaevi’ne gönderildi. Hakkında, “Anneler! Rica ediyorum, yalvarıyorum. Çocuklarınızı askere göndermeyin” sözleri nedeniyle dava açılan Erenus, 16 Mayıs 1996 tarihinde serbest bırakıldı.

* Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç ve ‘İşçiler ve Politika’ adlı aylık gazetenin sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Doğan, gazetenin Aralık 1993 nüshasında yayımlanan “Haydi Askere” başlıklı yazıda “Halkı askerlik hizmetinden soğutacak neşriyatta bulundukları ve milli mukavemeti kırdıkları” iddiasıyla yargılandı. Yargılama sonucunda, ikişer ay hapis ve 160.000’er TL ağır para cezasına mahkum edildiler. Doğan’ın hapis cezası paraya çevrildi. Oluç ise cezasını tamamlayarak tahliye oldu.

* Osman Murat Ülke, Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın kararı üzerine, askerlik belgelerini yaktıktan bir yıl sonra tutuklandı. Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu olarak kaldığı iki ay boyunca askeri uygulamalara uymadı ve başladığı açlık grevinin 23’üncü gününde talepleri kabul edildi. Artık askeri uygulamalara (asker elbisesi giymek, içtima, vs..) uyması için zorlanmayacaktı. Bu sırada Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde sürmekte olan dava 29 Ocak 1997'de sonuçlandı ve Ülke, TCK 155'e muhalefetten altı ay ceza aldı.

* Koray Düzgören ve Nilüfer Akbal, vicdani retçi Osman Murat Ülke'nin askere gitmeyi reddettiğinde yaptığı basın açıklamasının metnini Düşünceye Özgürlük Kampanyası çerçevesinde kitapçık haline getirerek yeniden yayımladı ve kendilerini 1998 Mart ayında İstanbul DGM savcılığına ihbar etti. Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Akbal ve Düzgören, ikişer ay hapse mahkum edildi, ancak bu ceza 3 Eylül 1999 tarihli erteleme yasasına göre ertelendi. Düzgören, karardan sonra AİHM’e başvurdu. AİHM, Düzgören'in adil yargılanmadığına ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığına oybirliğiyle karar verdi ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti.

* Düzgören ve Akbal ceza alınca müzisyen Şanar Yurdatapan ve gazeteci Nevzat Onaran aynı metni bir kez daha yayımlayarak aynı yöntemle kendilerini ihbar etti. Sanıklar, Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi tarafından ikişer ay hapse mahkum edildi. Onaran ve Yurdatapan’ın cezaları 3 Eylül 1999 erteleme yasasının tarih sınırının dışında kaldığı için ertelenmeyerek kesinleşti ve ikisi de cezalarını yatıp çıktı. Kararın kesinleşmesinden sonra Yurdatapan ve Onaran AİHM’e başvurdu. AİHM, Onaran için Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti, Yurdatapan’ın başvurusu ise henüz sonuçlanmadı.

* Düşünceye Özgürlük-2000 kitabı yayıncıları Cengiz Bektaş, Yılmaz Ensaroğlu , Siyami Erdem, Vahdettin Karabay, Ömer Madra, Etyen Mahcupyan, Lale Mansur, Atilla Maraş, Prof. Ali Nesin, Zuhal Olcay, Hüsnü Öndül, Yavuz Önen, Erdal Öz, Salim Uslu, Şanar Yurdatapan’a kitapta yeralan, biri ÖDP 2. Bşk. Saruhan Oluç’un, öteki vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin yazıları nedeniyle, TCK 155’den dava açıldı. Normalde herkese ikişer ay, Yurdatapan’a -aynı suçu bir daha işlediği için- en az dört ay hapis cezası verilmesi gerekirken, tüm sanıklar için beraat kararı çıktı. Sanıklar, bu kararı “Adil Yargı ilkesinin ters yönden çiğnenmesi” olarak temyiz ettilerse de, bu istek Askeri Yargıtay’ca reddedildi.

* Mehmet Bal, Ekim 2002'de 9,5 aylık askerliğinin ardından, vicdani reddini açıkladı ve tutuklanarak Adana Askeri Cezaevi'ne kondu. Bunun ardından Bal hakkında TCK 155’den dava açıldı. Mahkeme, Bal’ın açıklamasının askerlik ile ilgili kişisel tercih ve düşüncelerinin açıklanması niteliğinde olduğunu belirterek beraat kararı verdi. Bu kararla vicdani ret açıklamaları TCK 155 kapsamının dışında bırakıldı.

17 esrarengiz izleyici

Düşünceye Özgürlük-2000 kitabının 15 yayıncısının yargılandığı davanın iki celsesinde, Genelkurmay binası içindeki mahkeme salonuna izleyiciler alınmadı. Bu işe mahkeme heyeti bile bozuldu ve aleniyet ilkesinin çiğnenmemesi için savcılığa yazı yazdı. 7 Eylül 2001 tarihindeki son duruşmada, tüm heyet değiştirilmişti. Aralarında bazı büyükelçilik gözlemcileri ve PEN temsilcilerinin de bulunduğu izleyiciler bu kez bekleme salonuna alındı. Ama az sonra kendilerine şu bilgi verildi: “Mahkeme salonunun 20 koltuğunun 17’si şu anda izleyicilerle dolmuş durumda. Geri kalan 3 boş yere de sanıkların birinci derece yakınlarını alabiliriz, geri kalanları almayacağız” Bu 17 kişinin neyin nesi olduğu ve tek girişi bulunan binaya nasıl ve nerden girebildikleri sorulduğunda yarbay “Internet sitesinden öğrenip gelmişler” yanıtını verdi. Sanıklar bekleme salonundan iç bahçeye geçti, burada bekleyen minibüse bindirilerek 50-60 metrelik upuzuuuun bir yolculuktan sonra duruşma salonuna ulaştı. Salon gerçekten de doluydu. 17 esrarengiz izleyiciye neden ve nasıl geldikleri sorulduğunda Şanar Yurdatapan’a destek olmaktan söz ettiler ama onu teşhis edemediler, çünkü tanımıyorlardı.

– Haberi hangi Internet sitesinden aldınız ki? Site çoktandır kapalı.
– Ik-mık, şeyy .. yani bir arkadaştan öğrendim.
– Hangi arkadaştan, nerde o arkadaş?
– O mu? Haa.. yani şey, … o şimdi burada değil.

Sanıklar, bu salonda bir suç işlendiğini, suçüstü yapılmasını, sahte izleyicilerin kimliklerinin ve hangi işyerinde çalıştıklarının saptanıp tutanağa geçirilmesini istedi. Savcı konu ile ilgisi olmadığını söyleyerek bu talebin reddini istedi. Hepsi birden son celsede değiştirilen heyet savcının isteğine uydu, sanıkların isteği reddedildi ve açık duruşmaya devam olundu!
Sonra savcı bu kez beraat talep etti. Sanıklar itiraz etti. Aynı mahkeme, aynı kitapçıktan ötürü Şanar Yurdatapan ve Nevzat Onaran’ı hapse mahkum etmiş, cezalar kesinleşmiş, sanıklar ikişer ay yatıp çıkmıştı. O halde herkes en az onlar kadar, yani iki ay ceza almalı, Şanar Yurdatapan’a ise en azından iki misli ceza verilmeliydi. Heyet fazla duraksamadan kararı açıkladı: Beraat. Dosya kapatılmıştır!
Sanıklar tekrar aynı minibüsle 50 metrelik yolu geri dönerken 17 esrarengiz izleyici Genelkurmay koridorlarında sırra kadem bastı…
TCK 318’e karşıyız. Çünkü:

Çünkü TCK 318, Anayasa’ya Aykırıdır

318’inci madde, “(1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır” demekte, Terörle Mücadele Kanunu 4’üncü maddesi ise ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçunu ‘terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde” işlendiğinde terör suçu saymaktadır.

Oysa Anayasanın 25’inci maddesi düşünce ve kanaat özgürlüğünü, 26’ıncı maddesi ise düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bu özgürlüklerin kullanımı, telkin, teşvik ve propagandanın da güvence altına alınması ile olanaklıdır. Anayasal güvence altına alınan özgürlükler, TCK md. 318’in yasaklamaya çalıştığı içeriği korumaktadır.

Düşünce ve ifade özgürlüklerinin sınırlanması, ancak Anayasa’nın 13 ve 26’ıncı maddesindeki koşullarda mümkündür. Oysa TCK’nın 318’inci maddesi hiçbir şekilde bu koşulları taşımamaktadır ve “askerlikten soğutmaya yönelik teşvik, telkin veya propagandada bulunmak” şeklindeki ifadeler, ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı olarak “suç unsuru” sayılmaktadır.

Çünkü TCK 318, Uluslararası Hukuka Aykırıdır

Anayasanın 90/5’inci maddesi, bir uluslararası sözleşme hükümlerinin iç hukuk kurallarıyla çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağını açıkça ifade etmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18 ve Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi 18’inci maddelerinde herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı olduğu belirtilmektedir. Türkiye uluslararası düzenlemelere ve AİHM kararlarına uyma yükümlülüğü altında iken, TCK md. 318’i uygulayark bu anlaşmaları ihlal etmektedir.

“İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenilmeye değmez görünen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, şok eden, rahatsız eden düşünceler için de uygulanır. Bunlar demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir”. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı: ‘Handyside v. Birleşik Krallık, 1976’)

DÜŞÜNCE SUÇU(!?)NA KARŞI GİRİŞİM
Tel.: +90 216 532 7545, +90 216 492 0504
antenna@antenna-tr.org
http://www.antenna-tr.org

MİLİTARİZMİN ZIRHI; TCK Madde 318.. -H. Savda
13-02-2010 ööü İğöü
MİLİTARİZMİN ZIRHI; TCK Madde 318 ''Halkı Askerlikten Soğutmak'' Suçu!

Halil SAVDA
"TCK mad. 318, silahlı organizasyonları, onların insan kaynaklarını, finans kaynaklarını ve militarizasyonu korumaktadır. Ölmenin yüceltildiği, öldürmenin öğretildiği askerlik mantığına karşı çıkmak vicdan, hoşgörü ve sağduyu sahibi her bireyin sorumluluğudur. Burada tamda “öldürmeyin” demek insan olmanın gereğidir. Bu vicdanın sorumluluğudur aynı zamanda."
Keşke dünyadaki herkes soğusa silahtan, savaştan, askerlikten! Ve bir son bulsa artık bu ölüm oyunu… Cezaevinde tutulan Volkan Sevinç ve 18 arkadaşı Ankara 10. Asliye Mahkemesi'nde 15 Şubat saat 10:30’da yargılanacaklar. "Öldürmeyi Reddetmek Suç Değildir; 318’e Hayır" demek için Volkan Sevinç ve arkadaşlarının yanında olalım mı? Ne dersiniz…

Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkânına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinden yürüyor.

Özellikle militer ve paramiliter güçlerin bu kadar doğrudan siyasetin aktörü olduğu ve toplumsal yapıda bu denli kanıksandığı, her gün yeniden üretildiği, yaşadığımız coğrafyada "anti-militarist" kimliğin çok daha insani ve ahlaki bir temele dayanması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye gibi, askeriyenin, düzenin temel dinamiklerinden biri olarak siyasi, ekonomik ve hukuksal açıdan özerk durumda örgütlenebildiği, askerliğin zorunlu olduğu ve dahası devlet-vatandaş arasındaki ilişkilerin doğrudan ya da dolaylı şekilde askeriye tarafından belirlendiği bir ülkede anti-militarist mücadelenin önemli ayaklardan birini de “vicdani redçilik” oluşturuyor.

Kapitalizmin, her türlü sömürgeciliğin, milliyetçiliğin, heteroseksizmin, yaş hiyerarşisinin, sakatlara yönelik ayrımcılığın vb köklü aşılabilmesi için antimilitarizme, antimilitarist analize, antimilitarist politikaya ihtiyaç vardır.

Bunun içinde militarizm eleştirisinin doğru ve cesurca yapılması gerekiyor. Vicdani redçilik ve vicdani red savunusu maalesef bir dizi baskı ve engel ile karşılaşmaktadır. Ordu eleştirisi yıllardır ya yapılamamaktadır ya da yapıldığında hapis cezaları ile cezalandırılmaktadır. Militarizm eleştirisi yapılmadan antimilitarizmi anlamak, uygulamak, barışı savunmak ve militarizmi aşmak mümkün değildir. İşte tamda burada türk militarizminin koruyucu zırhı olarak seksen yıldır iş gören “halkı askerlikten soğutma suç” tanımını anlamak ve aşmak önem kazanıyor.

Türkiye'de savaş karşıtları Eylül 2007 tarihinde TCK'nin 318. Maddesi'nin (Halkı askerlikten soğutma suçu) ortadan kaldırılması için harekete geçti. Demilitarizasyon ve barış için ordu eleştirisinin doğru ve özgür yapılması gerekiyor. Askerlik bir dogma, bir tabu, bir kutsal değildir; dünyevidir ve eleştirilebilir, sorgulanabilir. “Barış için savaşın insan kaynaklarını kurutmak gerekiyor” düşüncesiyle harekete geçen savaş karşıtlarının sloganı ise "Öldürmeyi reddetmek suç değildir; 318'e hayır" idi. Bu sloganla bir kampanya başlatıldı. Ancak 318. Madde hala hayatımızda. Bir çok savaş karşıtı ve destekçileri ya bu madden yargılanıyor ya da cezaevine atılıyor. Burada eleştiriyi suç sayan ilgili yasa maddesini, bunu devrede tutan zihniyeti ve kurumu deşifre etmek önem kazanıyor.

318. Madde neyi kapsıyor? Amacı ne?
TCK'nin 318. Maddesi, "Halkı askerlikten soğutma" fiili, "Milli savunmaya karşı suçlar" adı altında 1926 yılında suç olarak kabul edildi. 1889 tarihli İtalyan Zanardi Kanunu (765 sayılı TCK 1926–2005) Türkçeye çevrilerek kabul edildiğinde, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey TBMM’de yaptığı konuşmada; “Arkadaşlar, ceza kanunumuz çok serttir. Çünkü inkılâp çok kıskançtır” demişti. Evet, TCK çok sertti ve totaliter bir içerikteydi. Bunun en açık ifadesi de, “halkı askerlikten soğutma” olarak düzenlenen TCK’nın 155. maddesidir. Bu yasa maddesi ile “ordu ve askerlik eleştirilemez kurum ve değerler” olarak korunmaya alındı. Bundan böyle askerlik ve ordu eleştirilmeyecekti; eleştirildiklerinde ise eleştirenler cezalandırılacaktı. Zanardi Kanunu Mussolini İtalyası’nda değiştirilip daha baskıcı hale getirildi ve aynı değişiklik geciktirilmeden Türk Ceza Kanunu’na da aktarıldı. 765 sayılı TCK, 2005 yılında değiştirilip yerini 5237 sayılı TCK’ya bıraktığında, “halkı askerlikten soğutma” hükmünü düzenleyen 155. madde, bu kez karşımıza 318. madde olarak çıktı. Yasa ve madde numarası değişmişti ama öz ve içerik aynen korunmuştu. 2006 yılında yapılan bir değişiklik ile “halkı askerlikten soğutma” fiili “terör suçu” kapsamına alınarak 318. madde daha da ağırlaştırıldı.

Halkı barıştan soğutmak neden suç değil?
Halkı askerlikten soğutmak suçtur, çünkü yasanın orijinalinin yazıldığı 19. yüzyıl sonu İtalya'sında erkekler askerlik yapmak için pek hevesli değillerdi. 1. Dünya Savaşı’nda tüm cephelerde %10’a varan firar vakaları yaşanıyordu. Osmanlı ordusunda da firar olayları revaçtaydı. Yakalanan asker firarilerinin akıbeti hemen her ülkede ya zindana atılmak ya da kurşuna dizilmekti. “Kurtuluş savaşı” ile birlikte yaratılan ulusçuluğun başarılı olabilmesi için de halkın askerleştirilmesi gerekiyordu. Osmanlı’da halk arasında bir “kayıp” duygusu olarak belleklere kazınan askerlik algısı değiştirilmeliydi. Bunun içinde M. Kemal’in bizzat yazdırttığı milli güvenlik kitabı ortaokullarda ders kitabı olarak 1926 yılından itibaren okutulmaya başlandı. Yine askerlik konusunda gönülsüzlük yapanları korkutmak ve baskı altına almak için cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemelerin asli görevlerinden biri asker firarilerini yargılayıp cezalandırmaktı. İstiklal mahkemelerinde onlarca asker firarisi kurşuna dizildi. 1960’ların özgürlük rüzgârı tüm dünyada askerlik/orduları sorguladı. Ordu ve askerlik eleştirileri yapılarak, ordu siyasetin dışına taşınmaya çalışıldı. Türkiye bu rüzgârdan etkilenmedi. Sosyal yaşamın derinliklerine sinen militarist kurum ve anlayışları eleştirmek halen bir tabu. Türkiyede bu tabu kırılamadığı için yazar, aktivist ve siyasetçiler halkı askerlikten soğuttukları iddiasıyla geçmişte yargılandılar ve ceza evine atıldı..

En son örneğini ise Ankara'da yaşadık. Ocak 2010'da Ankara'nın Yüksel Caddesi'nde Vicdani Redçi Enver Aydemir'le Dayanışma İnisiyatifi tarafından yapılan basın açıklamasına katılan 23 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 22 kişi serbest bırakılırken, Volkan Sevinç tutuklandı. Ankara Başsavcılığı'nın gözaltına alınan 19 kişi hakkında hazırladığı ididanamede ise şu suçlamalarda bulundu; a-) Halkı askerlikten soğutmak b-) Kanunsuz gösteriye katılmak ve kanunsuz gösteri yönetmek c-) Suç ve suçluyu övmek. Yani yine karşımıza 318. Madde çıkıyor.

Halkı askerlikten soğuttukları iddiasıyla kimler ne kadar ceza aldı?

1926 yılında hayatımıza giren “halkı askerlikten soğutma” suç ibaresi TCK’nın 155. maddesi olarak uzun yıllar cezalandırma maddesi olarak var oldu. TCK 155. maddesi nedeni ile bir çok yazar, akademisyen, aktivist ve sanatçı hapse atıldı. İşte size birkaç örnek:
* HBB TV program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber 1993 yılında genelkurmay askeri mahkemesinde yargılandılar ve iki ay hapis cezasına çarptırıldılar.
* Sanatçı Bilgesu Erenus, Ocak 1993 yılında sarfettiği “Anneler! Rica ediyorum, yalvarıyorum. Çocuklarınızı askere göndermeyin” sözleri nedeniyle 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.
* Yazar Saruhan Oluç ve Mustafa Doğan, ikişer ay hapis ve 160.000’er TL ağır para cezasına mahkum edildiler. Doğan’ın hapis cezası paraya çevrildi. Oluç ise cezasını hapiste geçirdi.
* Osman Murat Ülke: Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde sürmekte olan dava 29 Ocak 1997'de sonuçlandı ve Ülke, TCK 155'e muhalefetten altı ay ceza aldı.
* Koray Düzgören ve Nilüfer Akbal: Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Akbal ve Düzgören, ikişer ay hapse mahkum edildi. Düzgören, karardan sonra AİHM’e başvurdu. AİHM, Düzgören'in adil yargılanmadığına ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığına oybirliğiyle karar verdi ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Düzgören ve Akbal ceza alınca müzisyen Şanar Yurdatapan ve gazeteci Nevzat Onaran aynı metni bir kez daha yayımlayarak aynı yöntemle kendilerini ihbar etti. Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi tarafından ikişer ay hapse mahkum edildi. İkisi de cezaevine girdiler. Kararın kesinleşmesinden sonra Yurdatapan ve Onaran AİHM’e başvurdu. AİHM, Türkiye’yi bir kez daha tazminat ödemeye mahkum etti.
* 2005 yılında “halkı askerlikten soğutma” suçu TCK’da 318 oldu. Madde 318 nedeni ile aralarında Perihan Mağden, Bülent Ersoy, Birgül Özbarış ve Doğan Özkan’ında bulunduğu bir çok gazeteci, yazar, sanatçı ve aktivistin bulunduğu onlarca kişi yargılandı. Bu yasa maddesi nedeni ile bana beş (5) ay hapis cezası verildi. Dosyam yargıtayda ve onanması durumunda cezaevine gireceğim.

TCK 318, Anayasa’ya aykırıdır

318’inci madde, “(1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır” demektedir. Terörle Mücadele Kanunu 4’üncü maddesi ise ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçunu ‘terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde” işlendiğinde terör suçu saymaktadır. Oysa Anayasanın 25’inci maddesi düşünce ve kanaat özgürlüğünü, 26’ıncı maddesi ise düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bu özgürlüklerin kullanımı, telkin, teşvik ve propagandanın da güvence altına alınması ile olanaklıdır. Anayasal güvence altına alınan özgürlükler, TCK md. 318’in yasaklamaya çalıştığı içeriktir. Bu özelliği ile 318. Madde anayasanın korumaya aldığı özgürlükleri yok saymaktadır. Bu anayasanın ihlalidir. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin sınırlanması, ancak Anayasa’nın 13 ve 26’ıncı maddesindeki koşullarda mümkündür. Oysa TCK’nın 318’inci maddesi hiçbir şekilde bu koşulları taşımamaktadır ve “askerlikten soğutmaya yönelik teşvik, telkin veya propagandada bulunmak” şeklindeki ifadeler, ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı olarak “suç unsuru” sayılmaktadır.

TCK 318, uluslararası hukuka aykırıdır

Anayasanın 9. Maddesi Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri yasa hükmünde kabul etmektedir. Anayasanın 90/5’inci maddesi ise, bir uluslararası sözleşme hükümlerinin iç hukuk kurallarıyla çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağını açıkça ifade etmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18 ve Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi 18’inci maddelerinde herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı olduğu belirtilmektedir. Türkiye uluslararası düzenlemelere ve AİHM kararlarına uyma yükümlülüğü altında iken, TCK md. 318’i uygulayark bu anlaşmaları ihlal etmektedir. Burada yapacağım alıntı düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlanamayacağını açık bir şekilde ifade etmektedir. “İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenilmeye değmez görünen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, şok eden, rahatsız eden düşünceler için de uygulanır. Bunlar demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir.” (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı: ‘Handyside v. Birleşik Krallık, 1976’)

TCK mad. 318 Yaşama Hakkını Yok Saymaktadır.

Yine dünya, her geçen gün silahlanıyor ve ekonomik kaynakların büyük bir bölümü silahlanmaya gidiyor. Stockholm merkezli uluslararası Barış Araştırma Enstütüsü (SIPRI), 2006 yılı raporu, tüyler ürperten gidişatı gözler önüne seriyor. Buna göre, 2006’da küresel askeri harcama tutarı on yıl öncesine göre % 37 artışla 1,2 trilyon dolara çıktı. Bu dünyada yaşayan her insan için 177 dolarlık silah harcaması anlamana geliyor. Dünya nüfüsunun önemli bir kısmı aç. Ekmek bulamadığı için her gün onlarca kişi hayatını yitiriyor. Eleştirilerimizin silahlı organizasyonlara, onların insan kaynaklarına, finans kaynaklarına ve silahların üretim ve transferine dokunması kaçınılmazdır. TCK mad. 318 silahlı organizasyonları, onların insan kaynaklarını, finans kaynaklarını ve militarizasyonu korumaktadır. Ölmenin yüceltildiği, öldürmenin öğretildiği askerlik mantığına karşı çıkmak vicdan, hoşgörü ve sağduyu sahibi her bireyin sorumluluğudur. Burada tamda “öldürmeyin” demek insan olmanın gereğidir. Bu vicdanın sorumluluğudur aynı zamanda. “Öldürmeyi reddetmek” ve reddetmeye çağırmak ilgili yasa maddesi ile cezalandırılmaktadır.

Herkes askerlikten soğusaydı ve savaşın insan kaynakları kurusaydı şu dünyada neler olmazdı? İşte birkaç yanıt!

*Almanya’da Hitler, 6 milyon insanı öldürecek suç ortaklarını bulamazdı. Unutmayın, Hitler bir tek kişidir ve faşizmine ortaklık eden itaatkar askerleri olmasaydı 6 milyon insanı tek başına öldüremezdi.

*Bosna’da binlerce kadın tecavüze uğramazdı. Çünkü militarizm ve savaş erkek egemendir.

*Halepçe’de, Saddam Hüseyin katliam emrini verdiğinde, o emri uygulayacak kişi bulamazdı. Saddam Hüseyin bir tek kişidir ve tek başına yaklaşık 10 bin insanı öldüremezdi.

*Türkiye’ye savaş açan devletler, Çanakkale’ye getirecek asker bulamazlardı. Böyle bir savaş hiç olmazdı. Anzaklar da, Türkiyeliler de diğerleri de öldürülmezdi.

*Osmanlı’daki Talat, Cemal ve Enver üçlüsü Ermenileri katledecek askerler bulamazlardı. Ermeni jenosidi gerçekleşmiyecek bugün anadoluda milyonlarca ermeni yaşıyor olacaktı.

*1960, 1970 ve 1980 darbeleri gerçekleşmiyecek ve yüzbinlerce kişi işkenceden geçemeyecek, darağaçlarında asılamayacak ve öldürülemeyecekti. Bugün ki balyoz, eldiven, yakamoz darbe girişimleri olmayacaktı. Muhtura yazacak kimse olmayacaktı.

*Ordu olmasaydı Dersim’de Kürt-Alevi katliamı olmayacaktı. Ve katliamın pilotlarından Sabiha Gökçen katliamdaki rolünden ötürü cumhuriyetin en seçkini olmazdı. Kürtler inkar edilmeyecek ve temel özgürlük ve insan hakları gasp edilmeyecekti.

*Bush, Irak’a saldırmayı planlayamazdı bile! Unutmayalım ki, Bush tek bir kişidir ve itaat eden askerleri olmasaydı, işbirlikçileri olmasaydı tek başına sayısız Iraklıyı öldüremezdi.

*Picasso’nun en önemli eserlerinden biri, Guernica olmazdı! Bu eser Alman bombardımanı altındaki Guernica kasabasını anlatır. Picasso; bir sergi sırasında kendisine, “Bu resmi siz mi yaptınız?” diye soran bir Alman generaline, “Hayır, siz yaptınız” cevabını vermiştir.

Özetle; tarih kitaplarından kan damlamazdı diyebiliriz. Bunlar oldu ve gerçekti. Tarih acı üzerinden tanımlandı. Öldükçe, öldürdükçe kutsandı bunu yapanlar. Şimdi diyorum ki, bundan sonra olmasın, bu şiddet gitsin bir daha geri gelmesin diye… Hepimiz askerlikten suğuyalım…

Mademki, evrenin bir noktasında var olduysak aslolan; ölümü değil yaşamı, öldürmeyi değil yaşatmayı-yaşamayı seçmektir. Dinlerin kuşatması ve milliyetçiliğin dayatması altında kalarak kutsanmış bir ölümün ve yok etmenin yerine, şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya için uğraş vermek değerlidir gözümde! Üstelik insanın, şahadet ile yok ediciliğe soyunduğunu iddia ettiği bütün dinlerin kitapları iyi okunsaydı, anlaşılırdı aslında hepsinin gayet net bir biçimde ÖLDÜRMEYECEKSİN dediğini. Bunca net yaşanmışlıklara rağmen insanlar hala öldürecek mi birbirlerini ve “öldürmeyi ret edin” diyenleri hala cezalandıracak mı insanlık! Öldürmeyi ret edenleri cezalandırmaktan vazgeçtiğinde insanlık o zaman yaşamın kutsallığının hakkını vermiş olacak. Keşke dünyadaki herkes soğusa silahtan, savaştan, askerlikten! Ve bir son bulsa artık bu ölüm oyunu… Cezaevinde tutulan Volkan Sevinç ve 18 arkadaşı Ankara 10. Asliye Mahkemesi'nde 15 Şubat saat 10:30’da yargılanacaklar. "Öldürmeyi Reddetmek Suç Değildir; 318’e Hayır" demek için Volkan Sevinç ve arkadaşlarının yanında olalım mı? Ne dersiniz…

Halil SAVDA (vicdani redçi)

kaynaklar:savas karşıtları sitesi

318. maddenin kaldırılması için
İMZA KAMPANYASI METNİ

-Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmasına rağmen, 47 üye ülkenin içinde vicdani ret hakkını anayasal bir hak olarak tanımayan tek ülkedir. Vicdani Retçi O. Murat Ülke davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından mahkûm edilen ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne; 2007 Ekim ayına kadar yasalarını bu yönde değiştireceğine söz veren Türkiye Hükümeti’nin taahüdünü yerine getirmesi,
– Vicdani retçilere uygulanan baskıların, engellerin ortadan kaldırılmasını, altına imza atılmış olan, Uluslararası Sivil ve Medeni Haklar Sözleşmesi (USMHS)’nin 18. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 9. maddesinin uygulanmasını,
– Terörle Mücadele Yasası kapsamına sokularak daha da ağırlaştırılan, TCK Madde 318 (Halkı Askerlikten Soğutma)’in derhal kaldırılmasını, süren yargılamaların sonlandırılmasını,
– Bu suçlamayla karşı karşıya bulunan tüm insanların, haksızlığa karşı itaatsizlik eylemlerini, demokratik ve ifade özgürlüğü kapsamında gördüğümü ve 20 Eylül 2007’de görülen davada, söz konusu suçlamaya konu olan aşağıdaki bildirinin bir düşüncenin ifade edilmesi ve bir hakkın kullanımı olduğunu, bu anlamda destek verdiğimi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Çağrıcı Kurumlar:

Düşünce Suçu?!na Karşı Girişim
Helsinki Yuttaşlar Derneği
Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe
İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi
KaosGL
MorEl Eskişehir
Pembe Hayat
Vicdani Ret Platformu

İmza vermek için ad-soyadınızı yazarak 318ehayir@savaskarsitlari.org'a bir email atın
(Afişi büyütmek için üzerine tıklayın)

İmza Verenler

A.Murat Yılmam, A.Onur Yolcu, Abbas Şahin, Abdullah Bejar, Abdullah Çınar, Abdullah Destici, Abdullah Karabaş, Abdullah Mona, Abdullah Onur Özcan, Abdulhalim Kocabey, Abdülkadir Yücel, Abdurrahim Tuncay, Abuzer Atlan, Acar Burak Bengi, Adem Murat Yılmam, Adile Erkan, Adnan Körpınar, Adnan Özyalçıner, Adnan Saatçi, Adnan Sel, Adnan Yolaşan, Ahmet Alvar, Ahmet Bayram, Ahmet Cinici, Ahmet Dikmen, Ahmet Doğukan Yolduz, Ahmet Geçgel, Ahmet Hamdi Seringen, Ahmet Juğ, Ahmet Karakoç, Ahmet Kaya, Ahmet Kocaimamoğlu, Ahmet Koçak, Ahmet Tanrıkolu, Ahmet Taştan, Ahmet Tuğra Özübek, Ahmet Yalçınkaya, Ahmet Yazıcıoğlu, Ajda Demir, Akın Birdal, Akın Tosyalı, Akın Yılmaz, Alaettin Çakar, Alegra Albahari, Ali Acan, Ali Aydın Çiçek, Ali Barış Kurt, Ali Bülent Bozacı, Ali Cabadak, Ali Can, Ali Can(II), Ali Çatalkaya, Ali Çavuş, Ali Çelik, Ali Dilgeş Seyidoğlu, Ali Durawan, Ali Ekber Toprak, Ali Ercan Kiraz, Ali Erkan Çalpur, Ali Fergal Yılmaz, Ali Genç, Ali Görken Paliçko, Ali Güdüç, Ali Gündoğdu, Ali Güzel, Ali İhsan Bayrak, Ali Kardak, Ali Karaduman, Ali Karakaş, Ali Kerem Saysel, Ali Koç, Ali Küncülü, Ali Lütfü Gencay Yuğnuk, Ali Matur, Ali Muhammed, Ali Muzace, Ali Naci Akman, Ali Orun, Ali Özdamar, Ali Sarıcan, Alişan Erdemli, Ali Taş, Ali Tosun, Ali Tunç, Ali Uçarman, Ali Yağcıbulut, Ali Yıldız, Alican Aslan, Alican Güney, Aliye Kurt, Alp Temiz, Alparslan Zengin, Alper Açık, Alper Şen, Altan Tanrıverdi, Altuğ Tekin, Andaç Topkan, Anıl Aslan, Anıl Aslı Candan, Anıl Olcan, Anıl Şahin, Anıl Yılmaz, Arcan Kaplan, Arif Can Bakır, Arif Orçun Boyraz, Arjen Ceylan, Arslan Limanoğlu, Arzu Ayçiçek, Arzu Aydın, Arzu Demir, Arzu Taş, Arzu Uraz, A.Serdar Koçman, A.Serdar Özbay, Asiye Duman, Aslı Dinç, Aslı Gökdemir, Aslı Güneş, Aslı Güneş Ağlagül, Aslı Hazal Şerefoğlu, Aslı Kaya, Aslı Över, Aslı Tiyek, Aslı Zeren, Asuman Alkan, Asuman Özbey, Atakan Altın, Atalay Özocak, Atilla Keklik, Avdo Karataş, Avşin Yavuz, Aybüke Durmuş, Ayça Durmuşoğlu, Ayça Günay, Ayça Tatlı, Ayça Üzelgün, Aydın Bayar, Aydın Bodur, Aydın Karçanta, Aydın Madsar, Aydın Öztek, Aydın Sevinç, Aydın Yalpa, Aydoğan Rezoh, Aygül Erce, Ayhan Demir, Ayhan Öztürkoğlu, Aykan Safoğlu, Ayla Aktaş, Ayla Gümüş, Aynur Aktaş, Aynur Karaman, Aynur Seyrek, Aysel Ciğerlioğlu, Aysel Kobulan, Aysel Kordu, Aysen Furhoff, Ayşe Bengisu, Ayşe Feyiman Takış, Ayşe Küçükkırca, Ayşegül Şero, Ayşe Küpeli, Ayşe Tezcan, Ayşe Öktem, Ayşe Özdemir, Ayşe Ülkü Özakın, Ayşe Sokur, Ayşe Yılmaz, Aytek Beşikçi, Ayten Doğan Köksal, Ayten Erdal, Ayten Kordu, Ayten Özdemir, Aytül Uçar, Azat Türk, Aziz Kaya, Aziz Tunç, Azer Kılıç, Aziz Ufuk Çıplak,
Baha Cüneyt Büyükdağ, Bahadır Kaya, Bahattin Sağlam, Baki Boğa, Banu Dökmecibaşı, Banu Ünal, Baran Deniz Aktan, Baran Soylu, Baran Yünlü, Barış Alpertan, Barış Ataser, Barış Dinçer, Barış Güven, Barkın Karslı, Baskın Oran, Başak Akansu, Başak Kara, Başak Polat, Başak Satılmış, Başak Ülgen, Başkan Kalazade, Batuhan Batı, Bayram Doğan, Bayram Kaya, Bayram Özkaytan, Bea Mulowa, Bedirhan Badili, Bedrettin Mahir, Bedriye Cebe, Begüm O. Fırat, Bekir Yörükoğlu, Bektaş Cinkılınç, Belgin Tatlı, Belma Ateş, Bendiwelat Özgen, Bengül Yağıbasan, Benhur Bolhava, Bensu Poyraz, Beran Doğan, Berat Alagöz, Berfin İzci, Beril Sözmen, Beritan Doğan, Berivan Doğan, Beriwan Tiryaki, Berkan Kayacan, Berkant Coşkun, Berkin Öğüt, Berna Güler, Bertuğ Kodamanoğlu, Besime Burunlu, Besna Koç, Beste Beygo, Beşir Carav, Betül Barmanbek, Betül Ulukışla, Beyza Ulukışla, Bilal Aydın, Bilgesu Balcı, Bilgin Özer, Bintuğ Esen, Birgül Özbarış, Birnur Gürkan, Birol Duru, Birsen Aydoğdu, Birsen Gülünay, Birsen Özsoy, Bişar Çoban, B. Kaan Kavlak, Bora Bengisu, Bora Şahinkara, Buğra Yasin, Burak Baysun, Burak Karacan, Burak Kırcalar, Burcu Arıkan, Burcu Ezgi Açıkgöz, Burcu Tokat, Burcu Yaman, Burcugül Çubuk, Burçak Andaç, Burçin Başar, Burçin Kur, Burçin Kurul, Burhan Aktaş, Burhan Aydın, Burhan Ozgen, Burhan Sökmen, Buse Özolgaç, Buse Yıldırım, Bülent Bilen, Bülent Kazan, Bülend Süren, Bülent Ünal, Bülent Zeytin,
Cafer Yılmaz, Cahit Eryeli, Cahit Karaman, Can Aydemir, Can Başkent, Can Çakır, Canan Erdoğan, Canan Kaplan, Canan Keklik, Canan Okatan, Canan Soylu, Canan Yılmaz, Cansel Aslan, Cansu Çöl, Cansu Şimşek, Caroline Begin, Casanndra Foranna, Cebrail Yıldız, Celal Erhalaç, Celal Furkan Şenel, Celalettin Can, Celal Meral, Cem Barutçu, Cem Tuncer, Cemil Cahit Selimoğlu, Cengiz Algan, Cengiz Doğan, Cengiz Hoşer, Cenk Yürükoğulları, Ceren Aydos, Ceren Deniz, Ceren Gümüş, Ceren Özcan, Cesim Erten, Cevat Çaçan, Ceyhun Çamlı, Ceyhun Erden, Ceylan Begüm Yıldız, Ceysu İşcan, Cezmi Kayan, Cihan Tekay, Cihat Akgül, Cihat Tüner, Coşkun Şenel, Coşkun Üsterci, Cuma Cihan, Cumali Oruç, Cüneyt Caniş, Cüneyt İltuş
Çağatay Tuncer, Çağda Türkmen, Çağdaş Küçükbattal, Çiğdem Cidan, Çiğdem Gençay, Çiğdem Kılıç, Çiğdem Mater, Çiğdem Şahin, Çilem Dinçer,
Damla Ceylan, Damla İrican, Davut Erkan, Demet Demir, Demet Dinek, Denis Sabriye Bozer, Deniz Agpunar, Deniz Arslan, Deniz Beydilli, Deniz Can, Deniz Cenk Demir, Deniz Çelikel, Deniz Demir, Deniz Güman, Deniz Gürsoy, Deniz Doğruer, Deniz Karakaş, Deniz Koloğlu, Deniz Köse, Deniz Melsa Ergenç, Deniz Özgür, Deniz Polathan, Deniz Puca, Deniz Sevimli, Deniz Törk, Deniz Yılmaz, Denizhan Coşkuner, Derman Arıbaş, Derya Akbaba, Derya Çatın, Derya Deniz, Derya Eğilmez, Derya H. Karaca, Derya Özgürel, Devin Bahçeci, Devran Menge, Devrim Boran, Devrim Karabulut, Devrim Yılmaz, Dicle Ateşoğulları, Dicle Cemiloğlu, Dicle Çakmak, Dicle Mutlu, Didem Arslan, Didem Bilen, Didem Deniz Erbak, Didem Olkun, Dietrich Natacha, Dilan Gökçe Gözükara, Dilan Kahraman, Dilan Umut, Dilaver Demirağ, Dilek Aykan, Dilek Özbek, Diren Özkan, Diyar Hasaain, Doğan Genç, Doğan Kaya, Doğan Kızıler, Doğan Özkan, Doğukan Fatih Oral, Duran Sonsamancı, Durmuş Ali Çetin, Dursun Göçmen, Dursun Yıldız, Duygu Çanğa, Duygu Göçmen, Duygu, Oruç, Duygu Özkaya, Duygu Özsoy, Duygu Pelin Sakın, Duygu Uzun
Ebru Bakırcı, Ebru Ergün, Ebru Gökyılmaz, Ece Dalaman, Ecem Camcıoğlu, Ecem Üst, Eda Acara, Eda Efendioğlu, Eda Erdener, Edin Albajrak, Efe Tümen, Ege Berk Gönül, Egemen Özcan, Ejder Yapar, Ekin Bozkurt, Ekin Karaca, Ekin Medeni, Elçin Türktüredi, Elif Akgül, Elif Aydın, Elif Çopuroğlu, Elif Ece Yiğit, Elif Elvan Uluutku, Elif Gökpınar, Elif Güler, Elif Gündüzyeli, Elif Keskinkılıç, Elif Korkmaz, Elif Nisan Köksal, Elif Özmen, Elif Sidal Ergin, Elif Sincar, Elifsu Şen, Elhas Küncülü, Ekber Işık, Emel Gerçek, Emel Yılmaz, Emine Aydoğdu, Emine Doğan, Emine Emel Özgüden, Emine Çiftçi, Emine Güngör, Emine Sevil, Emine Özgül, Emine Tarhan, Emir Birant, Emrah Akarsu, Emrah Aydoğan, Emrah Tezer, Emrah Özbekar, Emrah Yergin, Emre Akman, Emre Binaoğlu, Emre Dursun, Emre Erbiber, Emre Khostas Saleas, Emre Özkapı, Emre Unutmaz, Emre Yalgın, Emrullah Yüksel, Engin Akyüz, Engin Doğru, Engin Sarı, Enis Özgenç, Eray Öztürk, Eray Sonkur, Ercan Aktaş, Ercan Artar, Ercan Vural, Ercüment Aydağ, Erdal Balsak, Erdal Demirdağ, Erdal Karasansar, Erdal Karayazgan, Erdem Akoğlu, Erdem Yalçınkaya, Erdi Uçar, Erdoğan Boz, Eregül Dürü, Eren Doğanay, Erengül Öztürk, Ergin Doğru, Eren Keskin, Eren Özer, Eren Paydaş, Ergin Beşer, Ergin Kandemir, Ergün Şeker, Ergün Şimşek, Erhan Akdoğan, Erhan Aksoy, Erhan Vural, Erhan Yaşarsu, Erkan Çınar, Erkan Kalkan, Erkan Mert, Erkan Okay, Erkan Özdemir, Erkinalp Kesikli, Erol Önderoğlu, Erol Sağlam, Erol Suvakcı, Erol Suvarker, Ersxan Akgül, Ersan Çağatay, Ersan Uğur Gör, Ersin Aras, Ersin Aslıtürk, Ersin Sedefoğlu, Ersin Taş, Ertuğ Solcum, Ertuğrul Cenk Gürcan, Ertuğrul Musluoğlu, Eruh Cabadak, Esat Ergün, Esen Erolus, Esin Anlaş, Esin Çelik, Esin Öztürk, Esin Saçlı, Esma Ağırman, Esma Taylan, Esra Aydın, Esra Kahraman, Eşref Cinko, Eşref Özyemişçioğlu, Eşref Yıldırım, Evin Öztürk, Evren Aslan, Evren Atalay, Evren Erdoğdu, Evrim Sanal, Eylem Ateş, Eylem Karabulut, Eylem Lodos, Eylem Polat, Eylem Taşdöğen, Eylem Tuna, Eylül Şilan Yöle, Eyüphan Başar, Eyüp Rol, Eyüp Tekin, Ezgi Aydın, Ezgi Aydoğan, Ezgi Demir, Ezgi Kesici, Ezgi Kırış, Ezgi Köksal, Ezgi Özgür, Ezgi Yürektürk, Ezgin Koman,
F.Seçil Schnorr, Fahrettin Filiz, Fahri Aslan, Fahri K. Arslan, Fahri Günal, Faruk Arhan, Fatih Mehmet Özçelik, Fatih Seçkiner, Fatma Ece Demir, Fatma Demirel, Fatma Demirtaş, Fatmagül Matur, Fatma Sarı, Fatma Savcı, Fatoş Kaya Yener, Femel Namet, Ferat Mede, Ferda Ülker, Ferhan Ekin, Ferhat Arslanargun, Ferhat Kaya, Ferhat Kentel, Ferhat Yakan, Ferhat Yurdam, Feride Aslan, Fetiye Kınağu, Feyha Karslı, Fırat Ekmiş, Fırat Kaçar, Fırat Mir Didan, Fidan Eroğlu, Fikret Bay, Filiz Gazi, Fuat Karabulut, Filiz kaya, Funda Çakır, Funda Çankaya, Funda Ekin, Funda Genç, Furkan Çelik, Furkan Mustafa
Gamze Baş, Gamze Göker, Gamze Mengus, Gizem Bayram, Gizem Durbay, Gizem Ersoy, Gizem Mercan Ağçal, Goman Sarıyıldız, Göğercin Turan, Gökcan Aydoğan, Gökçe Onur, Gökçe Otlu, Gökçe Tatlı, Gökhan Aksay, Gökhan Altay, Gökhan Aydın, Gökhan Çağdaş, Gökhan Kafa, Gökhan Kılıçer, Gökhan Olkun, Gökhan Pala, Gökhan Yenisoy, Gönül Kazak, Gönül Telek, Gönül Yadigar, Görkem Ergun, Görkem Özen, Görkem Paydaş, Gözde Temizhan, Göze Özdemir, Gül Diren Tekin, Gül Polat, Gül Sena Erdoğdu, Gül Yılmaz, Gülm Açan, Gülay Gün, Gülbahar Alagöz, Gülcan Camık, Gülden Sayılan, Gülden Sinem Akyürek, Gülderen Koç, Gülizar Korkmaz, Gülizar Tuncer, Gülhan Önal, Gülnur Elçik, Gülseren Eren, Gülseren Yoleri, Gülsüm Ekinci, Gülşah Toğaç, Gündey Alınca, Güneş İspir, Güneş Vezir, Güney Demiray, Güney Kırlangıç, Günseli Dum, Gürkan Coşkun, Gürkan Çelebi, Gürkan Eryavuz, Gürkan Yüksel, Gürsel Yıldırım,
Haakan Borde, Hadi Nessari, Hakan Akçura, Hakan Akdağ, Hakan Aktaş, Hakan Genç, Hakan Özdemir, Hakkı Açıkalın, Hakkı Çelik, Hakkı Gerçek, Halil Çoban, Halil Fırat Yazar, Halil İbrahim Sert, Halil İbrahim Vargün, Halil Kaya, Halil Savda, Halise Kendirci, Hamir Umut Akşahin, Hamit Baldemir, Hamit Sucu, Hamza Beyazgül, Hamza Meye, Handan Ketenci, Hande Asi, Hande Özkan, Hanım Akkaya, Hanım Tosun, Harun Lice, Harun Tunç, Harun Uyğur, Harun Yıldız, Hasan Atak, Hasan Balcı, Hasan Bayar, Hasan Campınarı, Hasan Can Pala, Hasan Cem Yılmaz, Hasan Çopan, Hasan Deniz, Hasan Dışkaya, Hasan Emre Bilgili, Hasan İsmiloğlu, Hasan Kahraman, Hasan Karan, Hasan Karasu, Hasan Kıvırcık, Hasan Konca, Hasan Öztürk, Hasan Sincar, Hasan Teyyar Karahan, Hasan Toprak, Haşim Uslu, Haşim Yücesan, Hatice Dönmez, Hatice Kızıler, Hatice Yurttaş, Havva Balcı, Havva İzci, Haydar İlkay Çelik, Hayri Çelik, Hazal İzci, H.Eda Bakır, Hediye Tatlı, Hekim Özlü, Helin Karagöz, Hesen Huseyîn Denîz, Hevidar Kumruaslan, Hıdır Demirtaş, Hicri İzgören, Hikmet Ayana, Hilal Kaplan, Hilal Tiryakioğlu, Hilal Ünal, Hossain Diyar, H.Özgür Çağdaş, Hulusi Zeybel, Hülya Kanra, Hülya Tarman, Hülya İmak, Hülya Üçpınar, Hülya Yalçın, Hümeyda Ok, Hümeyra Altıntaş, Hürriyet Şener, Hüseyin Acer, Hüseyin Alışkan, Hüseyin Ayyıldız, Hüseyin Bal, Hüseyin Çakır, Hüseyin Döndü, Hüseyin Kale, Hüseyin Kaplan, Hüseyin Kaya, Hüseyin Mirza, Hüseyin Öntaş, Hüseyin Şahin, Hüseyin Şar, Hüseyin Şen, Hüseyin Şiar, Hüseyin Yıldırım, Hüseyin Yıldırım, Hüseyin Yücel, Hüsniye Ocak Acer, Hüsnü Öndül,
Ilgın Merve Hasanbeyoğlu, Irmak Altıner, Işık Hıdır, Işıl İlker, Işıl Kavak,
İbrahim Balsak, İbrahim Bulca, İbrahim Çakabay, İbrahim Gültutan, İbrahim Halil Tunaboylu, İbrahim Kızartıcı, İbrahim Meşegülü, İbrahim Ruç, İbrahim Sönmez, İbrahim Suler, İbrahim Ülker, İbrahim Yaylalı, İdil Aydınoğlu, İdil Isırkan, İdris Bek, İdris Cengiz, İffet Diler, İhsan Bestami Kıbrıs, İhsan Kaçar, İlhan Agpunar, İlhan Bal, İlhan Ersiz, İlhan Karakuş, İlhan Şimşek, İlhancan Sarı, İlker Kolukısa, İlkim Karakuş, İlknur Çırak Bradshaw, İlyas Gümüş, İlyas Okay, İmran Aydın, İnan Olgar, İnan Suver, İnanç Kıran, İnci Ağlagül, İnci Tuğsavul Özgüden, İpek Göklü, İraz Yaşar, İrem Berksoy, İrem Gülersönmez, İrem Karasüleymanoğlu, İrfan Açıkgöz, İrfan Sarı, İsa Şahin, İsa Yaşar, İsmail Cem Özkan, İsmail Çelik, İsmail Davran, İsmail Dursun, İsmail Erhaluç, İsmail Gökhan Güneş, İsmail Görenek, İsmail İpek, İsmail Karga, İsmail Mulooğlu, İsmail Öndeş, İsmail Özdemir, İsmail Saygı,
Jeon Dere Capt, Jini Güneş, Jiyan Tosun, Julide Altuntaş, Julien Boussamo, Juma Alabl, Jumhur Jonihur, Junior Mbangu, Joan Pedro Bengvi,
Kaan Zebun, Kadir Demir, Kadir Kad, Kadir Tunç, Kadri Ceylan, Kahraman Samet Eryol, Kalin Özkan, Kami Sevim, Kamil Kalkan, Kamil Karabakan, Kamuran Irmak, Kazım Engel, Kemal Aslan, Kemal Esmer, Kemal Ördek, Kemal Tanyıldızı, Kemal Timuroğlu, Kemal Topalak, Kenan Atalay, Kenan Bazancir, Kenan Kert, Kenan Selçuk, Kenan Tekçe, Kenan Tur, Kerem Balkır, Kerem Biçmen, Kerem Çiftçioğlu, Kerem Koç, Kerim Doğan, Keskin Tarık, Kevser Güler, Kıvılcım İlbaşı, Koral Kaynak, Koray İlter, Köksal Kaysı, Kudret Gülün, Kudret Köksal, Kristal Köksal, Kumru Gök, Kutay Cengil, Kutbettin Tekin, Kübra Hanbay,
Lale Mansur, Leman Strehn, Leman Şirana, Leman Yurtsever, Lennart Asp, Levent Altunkaynak, Levent Duru, Levent Kendirci, Levent Ocak, Leyla Deniz, Leyla Korkmaz, Liliana Yarlı, Linda Urhan, Lütfi Dağ, Lütfi Koçyiğit, Lütfiye Akyol, Lütfiye Gürbüz, Lütfü Sürücü, Lütfü Ürper,
M. Milat Özçelik, M. Şerif Kaya, Macit Orhan, Mahir Akgündoğdu, Mahir Konca, Mahir Taha, Mahir Ölmez, Mahir Yıldırım, Mahmut Arik, Mahmut Yupuz, Mansur Ketenci, Maral Ferahoğlu, Mazhar Dursun, Mazlum Gezer, M.Bengü Şahin, Mecnun Çinkaya, Mehdi Tanrıkulu, Mehit Yılmaz, Mehmet Aktürk, Mehmet Akyol, Mehmet Ali Başaran, Mehmet Ali Melik, Mehmet Ali Üzelgün, Mehmet Ali Yarar, Mehmet Ali Yılmaz, Mehmet Atak, Mehmet Avcı, Mehmet Bal, Mahmet Baş, Mehmet Burak Kalleci, Mehmet Çakır, Mehmet Çetin, Mehmet Doğru, Mehmet Ekici, Mehmet Er, Mehmet Erdim, Mehmet Esen, Mehmet Gök, Mehmet Gökhan Özbay, Mehmet Halil, Mehmet Hanifi Demir, Mehmet Kara, Mehmet Karabulut, Mehmet Kaya, Mehmet Kentel, Mehmet Maksut, Mehmet Nur, Mehmet Oğuz, Mehmet Özdemir, Mehmet Öztürk, Mehmet Pakır, Mehmet Seyithan, Mehmet Sezer, Mehmet Sultan, Mehmet Şahin, Mehmet Şükrü Şirin, Mehmet Tarhan, Mehmet Tatlı, Mehmet Umut Küçükbayrak, Mehmet Yağcıbulut, Mehmet Yavuz, Mehmet Yıldız, Mehtap Doğan, Mehtap Kaynaş, Melek Birinci, Melek Özgü Sönmez, Melik Poyraz, Melike Azaklı, Melike Gülün Gedik, Melike Güngörer, Melike Kökkızıl, Melike Tegün, Melis Turanlıgil, Memik Horuz, Meriç Durna, Meriç Kutyar Gül, Meriç Selvi, Merih Kudsal Akseymen, Mert Can İçten, Mert Sagit, Merve Erkal, Merve Mert, Merve Selçuk, Meryem Duygulu, Mesut Alağaç, Mesut Çatak, Mesut Evden, Mesut Sağanda, Mete Ararslan, Mete Yücel, Metin Arslan, Metin Aydın, Metin Batıhan, Metin Geldi, Metin Karakol, Metin Kılıç, Metin Nidya, Metin Tuncel, Mevlüt Topçi, Mısıraç Yıldırım, Mihraç Ural, Mikail Yakut, Mine Yokuş, Miryanı Derer, Moerlen Marianne, Moustafa Mohammed, Muazzez Mirasedoğlu, Muhammed Ahmed, Muhammed Bektaş Güneş, Muhammed Jiyan, Muhammed Mustafa Ece, Muhammed Şehit, Muhammet Çelik, Muharrem Avcı, Muharrem Yücetepe, Muhittin Çoban, Muhsin Yılmaz, Mukaddes Alataş, Murad Uygun, Murat Alçınkaya, Murat Altunöz, Murat Ataç, Murat Çelik, Murat Erol, Murat Geçgin, Murat Gülsoy, Murat Gür, Murat Ergülen, Murat Kalın, Murat Kaya, Murat Kemikkıran, Murat Köse, Murat Kuru, Murat Melkoniar, Murat Oğuz, Murat Tuğrul, Murat Yavaş, Murtaza Kutluk, Musa Kılıç, Mustafa Bağcı, Mustafa Bakır, Mustafa Baldız, Mustafa Bulgu, Mustafa Burunlu, Mustafa Can, Mustafa Depar, Mustafa Dere, Mustafa Doğan, Mustafa Elmalı, Mustafa Engin Polat, Mustafa Gülbeyaz, Mustafa Karaoğlan, Mustafa Kaya, Mustafa Kemal Ersöz, Mustafa Keskin, Mustafa Kiraz, Mustafa Macit, Mustafa Mayala, Mustafa Mayda, Mustafa Motor, Mustafa Sengel, Mustafa Sezer, Mustafa Şeyhoğlu, Mustafa Tosun, Mustafa Tüysüz, Mustafa Yazgan, Mustafa Yılmaz, Mutlu Erdoğan, Mutlu Özpınar, Muzaffer Öz, Muzaffer Ünlü, Mücahit Delibaş, Müge Salmaner, Müge Yamanyılmaz, Müjgan Arpat, Mürevvet Cin, Mürteza Kutluk, Münevver İltümür, Müyesser Güneş,
Naciye Konca, Naciye Şahin, Nadya Kızıler, Nahide Ilgın, Nahmet Temel, Naif Yılmaz, Nazan Üstündağ, Nazım Can Bedir, Nazmiye Ülker, Nebile Irmak Çetin, Necati Balbay, Necla Durmuş, Necmettin Er, Nedim Efe Özikiz, Nedim Kaçıran, Nejat Yıldız, Nejdet En, Nergiz Dukan, Nermin Alpay, Nermin Kaplan, Nermin Solcum, Neslihan Tezel, Nesrin Doğan, Nevzat Çiçek, Nevzat Hami, Nevzat Özbay, Nevzat Topalan, Nevzat Yıldız, Nezir Orhan, Nihan Şen, Nihat Sağman, Nihayet Taşdemir, Nilgün Atıcı, Nilgün Özdemir, Nilgün Yurdalan, Nilüfer Sayılan, Nimet Tanrıkulu, Niyazi Sazdili, Nizamettin Öztürk, Nuket(Tuna)Keleş, Nur Çiftçi, Nuran Kızılkaya, Nuray Dalgın, Nuray Ünal, Nurcan Aktaş, Nurefşan Ülker, Nurettin Bilgili, Nurgül Çelik, Nurgül Elçik, Nurhan Tekdağ, Nuri Kıran, Nursen Yörükoğlu, Nurten İzci, Nurten Kaya, Nüshet Yılmaz,
Oğuz Sönmez, Oğuzhan Bilgili, Okan Develi, Okan Erenli, Oktay Ay, Oktay Dursun, Olcay Korkmaz, Olgu Ülkenciler, Olida Doymaz, Omar Kaya, Onur Baysal, Onur Birgül, Onur Erem, Onur İnan, Onur İşitmez, Onur Karadeniz, Onur Sırrı Gönül, Onur Yalçın, Onur Yürür, Onur Yüzüak, Orçun Sarıyıldız, Orçun Yalçıntaş, Orhan Eren Topalan, Orhan Esen, Osman Akbaş, Osman Bayram, Osman Cevizci, Osman Elbek, Osman Emre Bağdatoğlu, Osman İşçi, Osman Murat Ülke, Osman Özgül, Osman Şengül, Osman Yılmaz, Oya Oran, Oya Oyan, Oya Yaz, Ozan Aybar, Ozan Devrim Yay, Ozan Emrah Güneysu, Ozan Emre Özyılmaz, Ozan Yüksel,
Ömer Akbaş, Ömer Aydın, Ömer Can Karadağlı, Ömer Çağkan İşler, Ömer Çakırgöz, Ömer Demirbağ, Ömer Genç, Ömer Geyin, Ömer Kral, Ömür Şölen Soykan, Önder Gücüyelek, Önder Gülükay, Önder İzci, Önder Özbey, Önder Özdemir, Önder Öztürk, Önder Uygun, Öykü Gürpınar, Öykü Naz Köksal, Özay Şahin, Özcan Kan, Özcan Öner, Özcan Telatar, Özer Aksu, Özer Bal, Özer Yılmaztekin, Özge Burcu Güneş, Özge Örs, Özge Özgüner, Özgün Arıtürk, Özgür Aydın, Özgür Baş, Özgür Benol, Özgür Erdoğan, Özgür Han, Özgür Karabulut, Özgür Soysal, Özgür Şanlı, Özgür Tercan, Özgür Tilgarimoğlu, Özgür Türk, Özgür Yavuz, Özgür Yıldırım, Özgür Yücel, Özhan Köseoğlu, Özhan Önder, Özkan Kuru, Özlem Akça, Özlem Aslan, Özlem Atik, Özlem Balkı, Özlem Değirmenci, Özlem Güçlü, Özlem Kaysı, Özlem Makara, Özlem Mollamehmetoğlu, Özlem Örer, Özlem Özdemir, Özlem Şekercioğlu, Özlem Tecer, Öznur Çalık,
Pakize Özbay, Pelin Dutlu, Pelin Kalkan, Perker Aydemir, Perihan Tunçbilek, Pınar Altıner, Pınar Cura, Pınar Çelik, Pınar Kahraman, Pınar Kıvcı, Pınar Kurt, Pınar Ongan, Pınar Ömeroğlu, Pınar Öz, Pınar Selek,
Rahime İnce, Rahime Özatik, Rahsan Yorozlu, Ramazan Sadık, Ramazan Tugay Kahraman, Ramazan Yıldırım, Rasul Hassan, Raşit Karakaş, Rauf Şimşir, Recep Kaya, Recep Nur Cengiz, Recep Tankal, Redife Zerener, Refik Ünal, Regay Maioomona, Repan Ceylan, Rewşan Kobulan, Reyhan Alkıvılcım, Rıdvan Yeşiltepe, Rıza Dalkılıç, Rodil Kardaş, Rojen Dost, Rotinda Soran, Rüçhan Ferit Küçükbayrak
Saadet Karabulut, Saadet Kurt, Saadet Süleymanoğlu, Saadettin Şensoy, Saadet Yılmaz, S.Ali Durmaz, Sabahattin Hallı, Sabiha Temizkan, Sabri Gözübüyük, Sabri Selik, Sabri Yıldırım, Sadık Demir, Sadık Şahin, Sadık Şenol, Sait Kobulan, Sait Üzen, Salman Argüz, Salih Güneş, Salih Şahin, Samet Baban, Sami Gören, Sami İmer, Sanem Erdil, Sanem Öztürk, Sarp Balcı, Sarphan Uzunoğlu, Sawareh Said Chenur, Sebla Arcan, Seçil Uluışık, Seda Ataser, Seda İzgi, Seda Karpat, Sedat Yağcıoğlu, Sefa Ata, Sefa Ünal, Seher Parlak, Seheriye Ülkü, Sekuk Dürü, Selami Kamacı, Selçuk Altunmakas, Selçuk Armağan, Selçuk Aşkın, Selçuk Özgün, Selçuk Yaldır, Selda Ustabaş, Selim Aydoğan, Selim Bürün, Selma Çelebi, Selma Koçiva, Selahattin Ateş, Selahattin Güllü, Selen Gobelez, Selena Düzce, Selime Büyükgöz, Selman Kartal, Sema Akay, Sema Gül, Semih Özyiğit, Semih Sapmaz, Semra Çelik, Sena Argun, Senem Doğanoğlu, Senem Kaptan, Senem Sönmez, Senem Ülkü, Sennur Sezer, Serap Mutlu, Serap Özerden, Sercan Karaman, Sercan Kerinç, Sercan Özkan, Sercan Taş, Serdal Kendirli, Serdar Ergül, Serdar M. Değirmencioğlu, Seren Üstündağ, Serhad Güngör, Serhat Alp, Serhat Hocaoğlu, Serhat Temel, Serin Dinçer, Serkan Aktaş, Serkan Bayrak, Serkan Bekcan, Serkan Demirel, Serkan Durukan, Serkan Engin, Serkan Ertin, Serkan Günel, Serkan Sayılkan, Serkan Şen, Serkan Yüceer, Serpil İlgün, Serpil İnanç, Serpil Köksal, Serpil Odabaşı, Serpil Özhan, Servet Çelik, Servet Erik, Seval Bicerikli, Sevda Darıcıoğlu, Sevda Ermaz, Sevgi Engin, Sevgi İnce, Sevgi Koyuncu, Sevgim Denizaltı, Sevilay Demirkır, Sevim Ate, Sevim Kalman, Sevinç Tuncelli, Sevinç Yeşilyurt, Seyda Can Yılmaz, Seyfettin Yavuz, Seyhan Elmalı, Seza Mis Hory, Sezai Temelli, Sezen Keser, Sezen Zozan, Sezgi Kavukoğlu, Sezin Afşar, Sibel Kurunç, Simay Yılmaz, Simin Fadıllıoğlu, Sinan Tunç, Sinem Karausta, Solmaz Marşan, Sonay Ustabaş, Soner Canbakal, Soner Çalış, Soner Torlak, Soner Ulu, Songül Işıklı, Songül Karataş, Songül Tekin, Sonsuz Diren, Suat Bozkuş, Suat Güçtekin, Sultan Yıldız, Suna Coşkun, Suzan Atak, Süleyman Aytaç, Süleyman Bilgi, Süleyman Erol, Süleyman Kılıç, Süleyman Sarı, Süleyman Tatar, Süreyya Kızılay,
Şaban Dayanan, Şafak Eyidoğan, Şahin Boz, Şahin Elçi, Şahin Han, Şahinder Aktaş, Şanar Yurdatapan, Şemsettin Bekar, Şener Akyol, Şendoğan Yazıcı, Şengül Tunç, Şerif Bayram, Şerif Bulca, Şerif Dilek, Şerif Doğru, Şermin Ceylan, Şevket Murat Dünşen, Şevki Akcekace, Şeyda Baysal, Şeyda Şahin, Şeyma Özcan, Şirin Erdilek, Şivan Koçak, Şule Albayrakoğlu, Şule Erdoğan, Şükran Sincar, Şükrü Beşili,
Tacim Özdemir, Tahsin Tuğrul, Tamer Uğurluabacı, Tanay Atasoy, Taner Bayrak, Taner Koçak, Tansel Güçlü, Tarık Beyhan, Tarık Kılıç, Tayhan Yıldırım, Taylan Efe Çeki, Taylan Tosun, Tevik Taş, Teymur Tiryaki, Timur Şahin, Tolga Özçelik, Tolga Yenişen, Toprak İzci, Tuba Dik, Tuba Sarıgül, Tuğba Baykal, Tuğba Sivrikaya, Tuğba Türkmen, Tuğçe Karabağ, Tuğçe Özdemir, Tuğçe Tuncalı, Tuğçe Ulusoy, Tuğrul Önder, Tuncay Atmaca, Tuncay Çiçek, Tunç Davut, Turan Barış Kaptanoğlu, Turan Fırat, Turan Getlaç, Turan Polat, Turgut Tarkan, Turgut Türksoy, Tülay Aktemir, Tülay Gülükay, Tülay Gücüyelek, Tülay Turgut, Tülin Yavuz, Tünay Güler, Türkan Yıldız, Türkan Yılmaz,
Ufuk Akpınar, Ufuk Çıplak, Ufuk Doğan, Ufuk Ülger, Uğur Bektaş, Uğur Özalp, Uğur Şengül, Uğur Yorulmaz, Ulaş Ural, Ulaş Yardımcı, Umut Akşahin, Umut Güney İnce, Umut Halit Nuray, Umut Sevgül, Umut Varlı, Umut Yıldız, Usteki Mert, Uygar Gültekin,
Ümit Doğru, Ümit Efe, Ümit Dalgın, Ümit Kaya, Ümit Kaya (II), Ümit Özbek, Ümit Şahin, Ümit Şahin (II), Ümit Yaşar, Ümit Yılmaz
Vakkas Dağdeviren, Vedat Demertaş, Vedat Zar, Vehbi Kurtcebe, Veyis Yabanlı, Veysel Eşsiz, Veysel Duyar, Veysi Altay, Volkan Ercan, Volkan Fevzi Kırık, Volkan Karakuş,
Yağmur Karan, Yahya Vural, Yakup Aras, Yakup İzci, Yakup Yılmaz, Yalçın Ergündoğan, Yalçın Işık, Yalçın Kablan, Yalkın Berksoy, Yaser Edessa, Yasemin Arslanoğlu, Yasemin Reis, Yasin Aktemir, Yasin Özyurt, Yasin Yetişgen, Yassef Temiz, Yaşar Diler, Yaşar Küpeli, Yavuz Atan, Yavuz Boğatarhan, Yavuz Servet Baycan, Yeliz Bulgurcu, Yeliz Cengiz, Yeliz Dede, Yeliz Tekin, Yeşim Büber, Yeşim Kantekin, Yeşim Öztürk, Yeşim Süleymanoğlu, Yeşim Tunçel, Yıldırım Aydın, Yıldırım Kızılyel, Yıldız Aktaş, Yılmaz Doğan, Yılmaz Kutum, Yılmaz Sehir, Yılmaz Sevim, Yılmaz Sezgin, Yılmaz Suvakçı, Yiğit Ali Altunç, Yiğit Oğuz, Yiğit Sarıdikmen, Yunus Anıl Yılmaz, Yunus Aytekin, Yunus Başgürboya, Yunus Tuzer, Yusuf Atlan, Yusuf Çoban, Yusuf Değirmenci, Yusuf Güven, Yusuf Peken, Yusuf Sadun, Yusuf Şahin Serdaroğlu, Yusuf Utkun, Yusuf Yıldırım, Yusuf Yılmaz, Yüksel Taylan, Yücel Kurşun,
Zafer Ferhat, Zafer Gökdemir, Zafer Kızılkan, Zafer Ödemiş, Zafer Yüksel, Zeki Alakut, Zeki Münüklü, Zekar İşcan, Zeki Alas, Zelal Bircan, Zelal Özgökçe, Zeliha Kobulan, Zenif Koç, Zerrin Aslan, Zerrin Kurtoğlu, Zeycan Aktaş Münüklü, Zeynep Doğukan, Zeynel Koç, Zeynep Arıkanlı, Zeynep Kutluata, Zeynep Sarıaslan, Zeynep Sedef Varol, Zeynep Tamtürk, Zeynettin Yaralı, Zişan Tokaç, Ziver Akdoğan, Ziya Yürük, Zubeyir Yıldız, Zuhal Altan, Zuhar Adaçoğlu, Zühal Göktepe, Zümrüt Akınbay

http://www.savaskarsitlari.org

Vicdani Retçiliğin Tarihsel Gelişim Süreci
07-05-2005
(The New conscientious objection : from sacred to secular resistance / edited by Charles C. Moskos, John Whiteclay Chambers II. New York : Oxford University Press, 1993. adlı kitaptan yapılmış bir çeviridir.)
Çevirenler: Esmeray Güler, Bekir Fatih Meral, Nail Anıl Cinisli
Vicdani ret, bireyde vücut bulan ve bu nedenle belli bir birey tasarımı doğrultusunda kavranabilen savaş karşıtı bir tutumdur. En kısa tanımıyla; bir bireyin ahlaki tercih, dini inanç yada politik görüşleri nedeniyle askerlik yapmayı reddetmesidir. İnsanları vicdani retçi olmaya yönelten çeşitli gerekçeler bulunmaktadır. Bu gerekçeler içerikleri bakımından birbirinden farklı özellikler göstermektedirler. Birey iman ile bağlandığı bir kutsallık tasarımı doğrultusunda askerlik yapmayı reddedebileceği gibi, son derece politik bir tasarım yani bir toplumsal tasarım doğrultusunda da bunu yapabilir. Vicdani ret, bu farklı gerekçelerin ortaklaştığı ahlaki bir momenttir. Zira, hangi gerekçeyle olursa olsun askerlik yapmayı reddetmek, savaş mekanizması ile işbirliği yapmayı reddetmektir ve bireyi, bu reddedişe -neredeyse kaçınılmaz olarak- sürükleyen ahlaki bir sorgulamayı gerektirir.

Farklı motivasyonlardan kaynaklanan ama aynı eylemde birleşen bireylerin, kuskusuz, ortak bir paydaları bulunmaktadır. Bu payda militarizme karşı olmaktır. Militarizmin ve bağlı olduğu devlet aygıtının (tahakküm mekanizması da diyebiliriz) birey üzerindeki tasarruf iddiasına karşı olmaktır.

Charles C. Moskos ve John Whiteclay Chambers II. “Yeni Vicdani Retçilik: Dinden Dünyevi Dirence – The New conscientious objection: from sacred to secular resistance” başlıklı çalışmalarında, vicdani retçiliğin tarihsel seyrini ortaya koymuşlardır.(1) Modern vicdani ret ilk kez Amerika’da görüldü. Çünkü İngilizlerin Kuzey Amerika’daki koloni yerleşenleri için pasifist dini inançlar önemliydi ve bireyselcilik, vicdan özgürlüğü ve dini tölerasyon fikirleri önemli bir yere sahipti.

Bazı zorunlu askeri eğitim savaş zamanlarındaki genelde geçici askeri kuvvetler hariç, Amerikalılar temelde gönüllü askeri geleneğe sahiptir. Amerikan hükümetleri her ne zaman zorunlu askerlik eğitimi veya servisini şart koşarsa koşsun yine de devletin şart koştuğu zorlamaya karşı gelenlerle karşılaşılmıştır. Quakerlar gibi dini pasifistler önceleri dirençsizler olarak bilinirlerdi Şiddet kullanmaya veya şiddete karşı savunmaya karşı oldukları için 20. yüz yılda onlar ve onlar gibi silahlı kuvvetlere katılmayı reddeden prensiplere sahip temelleri olanlar “Vicdani Retçiler” veya “COs” olarak adlandırıldılar.

Etiketleri ne olursa olsun bu retçiler devletin askeri kuvvetlerine karşı ciddi bir mücadele gösterdiler. Popüler savaşlarda genelde baskın halkın fikrinin baskıcı kuvvetlerine karşı durdular.

Retçiler tarafından gösterilen mücadeleler Amerikan tarihinin yaklaşık 4 yüzyılını kapsamaktadır. Fakat sonuçta bireylerin hakları, inançları ve toplumun ilgileri arasında en iyi dengeyi kurma ihtiyacı doğmuştur.

Vicdani reddin şekillenmesi 20. yüzyılın Amerika’sının COs’la olan tecrübesini (geçmişini) tasvir eder. Kopma, yüzyılın başlarında gerçekleşmiş ve son otuz yılda son aşamasına gelmiştir. 3 yüzyıldan beri vicdani reddin dini temelleri söz konusudur. İnanca göre vicdan ve insan hayatı devletten daha yüksek bir otoriteye sahip olmayı hak ettiğine inanılmaktadır. Yüzyılın sonlarında ABD hükümeti ve halkın önemli bir bölümü vicdani reddi kabul etmiştir. Bu vicdani ret artık dini olmasa da (ateistler bile) etik ve ahlaki inançlara sahip olanları kapsamaktaydı.

İlk kez 1970’de ABD Yüksek Mahkemesi tarafından vicdani reddin seküler kısmı kabul edildiğinde bile en azından Amerikan geleneğinin bir parçasına uyuyordu ve devlet bir kişinin vicdani retçi tanımına uyabilmesi için tüm savaşlara karşı olması gerektiğini belirtmekteydi.. Hükümet önceden İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Almanya Federal Cumhuriyetinde uygulanan seçici redde karşıydı. Ülke ayrıca “Eşitlikten” taviz vermemek için retçilerin topluma alternatif katkıda bulunmalarını sağlıyordu. 20. yy’dan önce bu eşitliği sağlamak için belirli bir ücret veya değişim bedeli ödendi. Yerini alacak başka bir kişi kiralandı veya askeriyede silahsız kuvvetlerde kişisel olarak yer alındı. Son zamanlarda ise alternatif sivil halk servisleri bulunmaktadır. Tamamen retçiler (hiçbir şekilde işbirliğine razı olmayanlar) Amerika’da yasal değildir. Başka ülkelerde olduğu gibi para ve hapis cezasına çarptırılmaktadırlar.

ABD’de vicdani retçilerin sahip olduğu haklar oldukça ilerdedir. Vicdani ret Amerika’da ülkenin kendisi kadar eskidir ve uzun süredir varolan ve yasal bir gelenek halini almıştır. Bu gelenek yani vicdani retçi ile ülke arasındaki ilişki 4 temel başlıkta toplanmaktadır.. Koloni dönemi, 13 koloninin hemen hepsi tarafından vicdani retçilerin haklarının tanındığı ilk zamandır. Daha geniş ulusal basamakta 1787’dan 1940’a kadarki süre ABD hükümeti, pasifist kiliseler ve diğer organize gurupların daha iyi ulusal haklar aradığı dönemdir. 1940’da kesin bir ulusal hak yayınlandı.. 1960’ların sonları boyunca sadece ufak tefek farklılıklarla devam etti. 1970’lerin başlarından beri liberal, sekülerleşmiş ulusal hak ABD yüksek mahkemesi tarafından modernleşme sonrası diye adlandırılan dönemde yayınlandı. (Ancak henüz kongre tarafından onaylanmamıştır) Bu basamaklar askeriye ihtiyaçları kadar kültürel yaklaşım ve politik fikirlerinde yer aldığı Amerika askeri formatının (artan orduların metotları) daha ileri seviyede değerlendirilmesi ile bağlantılıdır.

Amerikanın vicdanı reddi diğer ülkelerden çok daha öncesine dayanır ve diğerlerinden çok daha farklıdır. Bu durum ülkeler ve ulus arasındaki hükümet otoritesinin ayrımına dayanan Amerikan federalizmi ile sonuçlandı.. İlk zamanlarda otoritenin bu şekilde ayrılması vicdani retçiler ve hükümetlerin arasındaki ilişkilerin çeşitlenmesi olasılığını artırmıştır. Üstelik bu devrim vicdani retçi ve Amerika arasındaki ilişkinin ayrılmasında önemli bir rol oynayan savaş dönemi ve savunma sürecindeki kültürel politik gelişmelerden daha çok ilgiliydi.

Şekillenme Dönemi 1660’lar 1780’ler
Onları savunacak hiçbir İngiliz ordusu olmadığından 17. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Amerika’ya gelen İngiliz göçmenler eski yerel askeri sistemi yenilediler. Quaker Pensilvanya kolonisi hariç diğerleri tüm yeterli (sağlıklı) erkekler “özgür adam” (mal sahibi) olarak askeriyenin bir parçası olarak sayılır ve saldırıya karşı kendi topluluklarını savunmak zorundadır diyen şeklindeki kanunları kabul ettiler. Kanunlar genellikle her yılın belirli günlerinde zorunlu askeri eğitim gerektiriyordu ve ayrıca da ihtiyaç arttığında askeriyede servisler gerektiriyordu. Hindistan sınırı batıya kurduğundan ve kolonilerin nüfusları arttığından ordulardaki erkek nüfusunu belirli işlerden muaf tutarak askeri serviste yer almaktansa belirli bir ücret verilmesine razı olarak veya askeri serviste yer alıyorlarsa yerlerini alacak birini kiralayarak askeri kanunları yenilediler.

17. yüzyılın 2. yarısından başlayarak İngiliz kolonileri pasifist Protestanlar -dirençsiz Hıristiyanlar bu dönemde bu şekilde adlandırılırlardı – tarafından kurulmuştu. Bu yerleşenler, İsa’nın öğretileri ve İncil onlara savaşta yer almayı ve diğer insanlara karşı herhangi bir şiddet kullanmayı yasaklayan mezhebin üyeleriydi. Bu pasifistlerin çoğu, tarihi barış kiliseleri olarak bilinen grubun üyeleriydi.

İngiltere’ de 17. yüz yılda savaş ve şiddetin yanlış olduğunu içgüdüsel olarak hisseden, her insanda İsa’nın iç ışığının olduğuna inanan Quaker olarak bilinen dostların dini topluluğu üyeleri geldi. Hollanda, Polatin ve İsviçre’den de 17. yüzyılın başlarında Meronitler ve Amişler de dahil olmak üzere ana vaftizcilerin takipçileri geldi. Almanya’da 18. yüz yılda Meronitler ve Amiş’lerdenmiş gibi görünen fakat Quakerler gibi her hangi bir askeri serviste yer almayı reddeden alman vaftiz Brethen veya Dunker diye bilinen radikal Pietistler geldi. Aynı şekilde Morovya’dan Saksoni’ye göç eden Morovyar, Brethenler 18.yüzyılın başlarında Amerika’ya göç ettiler. 1658’de Anavatandaki şerifler, askeriyede eğitilmeyi ve yer almayı reddeden Quakerler’ı korkutmaya ve cezalandırmaya başlamışlardı. Hemen ardından Masachuses, New York, Virginia ve Kuzey Karolayna’daki yetkililer askeri görevlerini yerine getirmeyen pasifistleri para cezasına çarptırmaya, hapse tıkmaya veya malına mülküne el koymaya başlamışlardı. Fakat koloni hükümetlerinin liderleri hızla pasifist dini topluluklarla uyum sağlama çabasına girmişlerdi. Bu yasa koyanlar, ekonomik açıdan üretken fakat kanun tanımaz doğalarıyla bu pasifist gurupları – Almanca konuşan Pietist çiftçiler ve ustaları ve İngilizce konuşan Quaker bankacıları ticaretle uğraşanları ziraatçiler ve esnaflar – tanıdılar. Pasifistler retlerini ve dileklerini şu şekilde belirttiler: “Bu hareketimiz komik bir inattır ve otoritenizi küçümsemekten kaynaklanmıyor. Biz sadece itaat ederiz çünkü biz sevgili kurtarıcımızın ve iyi vicdanımızın gösterdiği yönde hareket ederiz.”

Dinsel Temeller
Batıdaki vicdani ret, Hıristiyanlıktaki dini pasiflik formundan kaynaklanır. Her ne olursa olsun insan yaşamını sona erdirmek bu inanca göre kötüdür. Tabi ki pasif olma durumu Hıristiyan düşüncesi kadar Hıristiyan olmayanlarda da yer alır. Bir dizi uysal doğu dini özellikle Budizm savaşa karşıdır ve güce karşı hiçbir direnme göstermez. İslam hiçbir pasiflik geleneği göstermez ve Hz.Muhammet, Allah yolunda bir peygamber ve öğretici olmasına rağmen çokta iyi bir askerdi. Büyük dinlerin kurucuları arasında tektir. Yahudilikte pasif bir din değildir. Yine de dünyaya “öldürmeyiniz” mesajı verir. Roma İmparatorluğunda Yahudiler orduda görev almayı reddettiler. Çünkü askerlerin bağımlılık yeminleri imparatoru devletin başı olarak gördüklerini içeriyordu. Sonuçta Roma Hükümeti Yahudileri dini temellerinden dolayı askeri kurumlardan muaf tutmuştur. Çoğu temel dinlerdeki gibi Yahudilik Hıristiyanlıkla karşılaştırıldığında pasif bir geleneğe sahip değildir.

Dini pasiflik çoğunlukla Hıristiyanlıkta yer alır. Nazaret İsa’sı diğer dinlerde yer almasına rağmen şiddete karşıydı; dağdaki Sermon şiddete karşı dirençsiz olanların en güçlüsünü içeriyordu. Aslında ilk Hıristiyanlar Roma ordusunda yer alsa da çoğu savaşı reddetti ve onlar dünyanın ilk vicdanı retçileriydi.

Dünyanın ilk bilinen vicdani retçisi Maximilian‘dır. Kuzey Afrika da Numidiya ülkesinden 21 yaşında bir genç, M.S. Roma ordusuna çağırıldığına inatla askeri servise katılmayı reddetti ve Romalılar tarafından idam edildi. 4.yy’da Roma İmparatoru Constantine tarafından Hıristiyanlığın kabul edilmesiyle birlikte yine de Hıristiyan kilise genelde “Adil Savaş” kavramını kabul etti. Adil Savaş otoriteler tarafından belirlenen son resort olarak kabul edildi. 5.yy’da ,Agustin tarafından kabul edilen bu Doctrirel haklı çıkma 13.yy’da Thomas Aquinas tarafından büyük bir oranda geliştirildi. Doğu Ortodoks Kilisesinde ideal pasiflik keşiş ve rahiplerin bir geleneği olmasına rağmen üstün gelen standartlar adil Doktrinle eşit konuma gelmesini sağlamıştır. Adil Savaş, 16.yy’ın başlarındaki reform sonucunda protestan mezhepler tarafından da kabul edildi.

Bu Hıristiyan pasifliği veya vicdani ret tarihi değil, sadece belirli temellerine değinilmelidir. Bazı küçük Protestan mezhepler (Reformla ortaya çıkar) örneğin, adil savaş doktrinini reddettiler, yerine İncil’de yer alan veya Hıristiyan sadakat ve sevgiyle ilgili görevlerin yer aldığı şiddetin yer almadığı durumları kabul ettiler. Bu mezhepler, dirençsizliğin iyi tanımlanmış inançlarını pekiştirdiler ve zamanla askeri servise karşı kendi geleneklerini oluşturdular. Emin olmak için zorunlu askerlik servisi ilk modern Avrupa’daki monarşi ve yönetimlerde yaygınlaşması azalırken, sonraki ulus- devlet adı altında gelişti. Bu dönem boyunca, resmi olmayan yerleşmeler mutlak monarşi ve askeri servisten muaf olmak isteyen kanun desteğiyle de karşı koyan dini mezhepler arasında gelişti. Bir çok Avrupa ve monarşilerinde bu yerleştirmeler (ücret ödeyerek, askeri servisin başka işlere aktarılmasıyla ve bazen de yerini alacak birini bularak belirli dini pasif gruplarca gelenek halini aldı. Bu gelenekler tabii ki modern zamanlarda gelişen resmi “hak” değildir. İlk Protestan Reformuyla Avrupa kıtasındaki belirli pasif gruplar geniş Anavaftiz (Anabaptist) vizyonundan daha farklı oldu. Bu vizyon süregelen dünyanın bozulan etkisine şüpheci bakan bir perspektiftir. Anavaftizlerin temel ilham kaynağı İsa’nın ve takipçilerinin öğretilerinin yer aldığı İncil’in 2.bölümüydü. (New Testament) 16.yy’da birinin dini vicdanını devlete karşı korumanın önemini vurguladılar, ve isminden de anlaşılabileceği gibi kendilerini adamış inananlardan oluşan bir toplulukla ilişkilendirilmiş yetişkinlerin vaftiz olduğu bir seremoni geliştirdiler. Silahlanmaya karşı olmakla birlikte bu mezhepler geniş topluluklardan geri çekilmek ve hükümete çalışma ve hatta kanun çerçevesinde yer almaktan kaçınmak gerektiğini vurguladılar. Kendilerine “Savunmasız Hıristiyanlar” dediler, Ayrılıkçı Anavaftiz pasif gruplar kilise ve devlet işlerinin ayrılmasındaki modern fikirlerin embriyosu gibidir.

Askeri servise karşı vicdani ret Fransız İhtilalindeki modern silahlı uluslar kavramının gelişine kadar Avrupa’da 2.bir önem taşıyordu. Anavaftiz ve destekçileri tarafından 16.yy’dan başlayarak bu kavramları oluşturmuşlardı. Zaten Morabian Anabaptist Brethren’den doğan Hutte’dir. Brethren savaş vergisi ödemeyi ve savaş silahları yapmayı reddetti. Manonitler İsviçre’de temellenmişti ancak Anavaftiz mezhebinde daha yaygındılar. Menoniler özellikle Polonya bölgesinde etkili olmuşlardır. Çünkü Orepfe’in William’ı ödeme veya değiştirmeye askeri görevlerden muaf olmayı resmi hale getirdi (yerlerini alacak kişiler getirmeyi reddettiler). 18.yy’da, dirençsizlik asırlar sonrası, Mezonitrit bariz yaklaşımı Hollanda, Fransa, İsviçre ve Almanya gibi daha gelişmiş ülkelerde sona erdi. Katı Menonitler Rusya ve ABD’ye göç etmeye başladılar. Daha sonraki akımda, Menonitler ve daha sert bir grup olan Amish’ler 1680’lerde Pensilvanya ve daha sonra da bazı diğer Amerikalı koloniler de yer aldılar. Genelde Almanya ve Hollanda’dan geliyorlardı. 1870’lerde Amerika toplumu Rus zulmünden kaçan Menonitlerle dolmuştu.

Bir diğer pasiflik akımı ise 17.yy’ın sonlarında ortaya çıkan Alman Pietizm’dir. Yetiştin vaftizine derin bir inançları oldukları için Dankırlar (Dunkers) diye adlandırılırlardı. Daha sonra ise Alman Vaftizciler denildi. Şu an hala daha resmi olarak Bretren klisesi olarak bilinir. 1700’lerin başlarında Menonit-Amiş göçmenlerle hemen hemen aynı zamanda Amerika’ya pasifizm’i taşıdılar. Breten ve Menonit-Amişler farklı gelenekten olmalarına rağmen birçok benzer yapıları vardır ; çiftçi ve zanaat ile uğraşan sosyal sınıftandırlar; çoğu almanca konuşur, bir sürü pisliğin döndüğü dünyayı değil öncelikle bireyleri kurtarmayı amaçlamaya kendilerini adamışlardır. Yeni dünyaya ilk göç edenler, Dostların Dini Topluluğu (Religrous Socrety of Friends) üyeleri olan İngiliz Kuakır’lar (British Quaker), Alman pasiflerinden bile önce gelişmişlerdir. Topluluk 17.yy’ın ortalarında Protestan Reformunun sol kolu olarak George Fox tarafından İngiltere de kuruldu. Pensilvanyalı, İngiliz ve Galler’den göçenler amerikan kolonilerinde hızla yer almaya başlamıştı ve bir asra yakın bir süre Pensilvanya’yı yönettiler. Pasifizm baştan beri Dostlar’ın temel inancıydı. Quaker inancından kaynaklanıyordu ve Allah’ın içindeki ışığın tüm insanların içinde parladığına inanırlar. Bu inanç savaş ve şiddetin İncil’deki yeri ve içgüdüsel tahminlerinden kaynaklanıyordu. Avrupa kıtasındaki ayrılıkçı pasifist gruplara karşı İngiliz Quaker’lar ruhla yönetim sağlanırsa devletin iyi yerlere gelebileceğine inanırlardı. Daha da ilginci, Quaker’lar aktif toplum ve hayatın dışında yaşamanın gerekliliğine inanmazlardı. 18.yy’da Quaker’lık zengin orta sınıf ve şehir hayatının üyeleriyle doldu taştı. Şiddet karşıtı ve silah taşımayı reddeden tavırlarını 19.ve 20.yy’da da devam ettirdiler.

Son zamanlarda, askeri ya da görev almayı reddeden en belirgin dini gruplar olan biri de Yahova Şehitleri ya da Yahova Şahitleri’dir. Yahova Şehitleri, retçi gruplara şehir hayatını ve emekçi sınıfını taşımıştır. 1870’lerde Charles Toze Dusell tarafından Amerika’da kuruldu. Bu küçük akım dünya geneline hızla yayıldı. Katı bir teoloji bakış açısıyla, Yahova Şehitleri pasifist değildi. Çünkü Armegedon da savaşmaya niyetlilerdi. İsa’nın 2.kez dünyaya geleceğine ve hükümetlerin şeytan işi olduğuna inanıyorlardı. Yahova Şehitleri bayrağa selam vermeyi ve hükümette yer almayı reddettiler. Ve çok azı askeri serviste görev aldı. Alternatif servislerde çalışmaya isteksizdiler. Kanunlara karşı gelerek hapsedilen en büyük grup oldular(Benzer bir sosyal tarihe sahip 7.gün Adventistleri silahsız servislerde çalışmaya razı olmuşlardı).

Modern vicdani Retçilik, pasifist mezheplerden olan Quaker, Anavaftiz ve Alman Prestistlerin Amerikan kolonilerine girmeleriyle başlamışlardır. Kendilerine “dirençsizler” dediler çünkü kaba kuvvetle şeytana direnmeyi reddediyorlardı. Yavaş yavaş Amerikan kolonilerinde vicdanı retçilik yasal olarak kabul edilmeye başlandı. Sonuç olarak ABD, önce çoğu eyaletlerdeki küçük askeri gruplar daha sonra ulusal hükümetin kendisi aracılığıyla Vicdani Retçilerin resmi haklarını kabul etti.

Avrupa’da durum başta 19.yy’ın sonlarında önce Prusya daha sonra ise Almanya tarafından düzenlenen zorunlu askerlik ve rezerve ordular modeli, I.dünya savaşında diğer bir çok büyük güçler tarafından örnek alındı.(Buna karşın Anglo-Amerikan uluslar tüm gönüllü ordularda sükuneti korudular ve sadece büyük aciliyet durumunda seçici askerliği kabul etti.) Çok ilginçtir ki tarihte ilk kez 1890’larda kabul edilen “Vicdani Retçi” kavramı, zorunlu karşı çıkmaya başlamıştır. I.Dünya Savaşında her nasılsa bu terim silah taşımaya ve askeriye de yer almayı reddedenlere verildi. Vicdani retçiler bir diğer adıyla ‘Konçiler(conchies)’ 1916’da İngiltere’de kabul edildiklerinde bu isim verilmişti. Bir ulusun politik, kültürel ve askeri insan gücü ihtiyacıyla bağlı olarak yoğunlukla kendini gösterdi. Halkın isteğiyle hareket eden askeri güçlerin ve milyonlarca ordudan oluşan ulus-devlet anlayışındaki yeni dünya büyük bir savaşa hazırdı. Büyük görevler yurttaşların omuzlarındaydı. Vicdanları yüzünden savaşa katılmayı reddedenlere karşı hoş görülü davranmak çok büyük bir olgunluktu. Avrupa’da 20.yy’dan önceki yıllarda vicdani retçilik, az da olsa kabul edilmişti, özellikle de devletin savaştaki rolüne pek fazla karışmayan pasifist dini mezhepler için Amerika kolonileri ve ABD’ye nazaran Avrupa çok az kişiyi kabul etmişti. Batılı Vicdani Rettin başlarıyla ilgili kısa bir özet yapmak gerekirse; gelenekçi yaklaşıma göre, vicdani rettin tek kabul edilebilir tanımı sadece dini temellere dayanır ve geleneksel Hıristiyan Barış Kiliseleriyle sınırlıdır.

Sekülerleşme Süreci
Eğer ki bir asker modern batı toplumunun temellerine geri dönebilirse eşit sürekliliği olan sosyal bir grup askerlik servisine vicdanen karşı gelir. Vicdani ret toplumda bireysel ilişkilerin çekirdeğini oluşturur. Genelde toplumsal zorunlulukların en temeli olarak görülen birinin kendi ülkesini savunması ile çakışır. Aynı zamanda silah taşımayı reddetme hakkına izin vermek liberal demokratik toplumların bir belirtisi halini aldı. Vicdani ret uzun süren dönemli bir fenomen olmasına rağmen, sadece son zamanlarda silahlı kuvvetleri ve toplumu etkileyen önemli bir faktör oldu “Yeni vicdani ret diye adlandırdığımız şey güdü (motiv), büyüklük ve oran bakımından eskisinden ayrılır. Şu anki silah taşımayı kabul etmeme dini temellerden daha seküler, marjinal varlığından daha yaygın ve zorunlu askerliğe karşı direnenler kadar üniformalı servis çalışanlarını da içeren bir yaklaşımdır.

Batı Avrupa’da vicdani retçilerin sayısında soğuk savaşın sonlarına doğru artma yaşandı. 1960’ların ortalarından 80’lerin sonlarına doğru ret oranı oldukça arttı. Kuzey Avrupa’daki çoğu ülkede mecburi askerlerden 1/4’ü 1990’ların başlarında askerlik servisinden muaf olmak için vicdani reddin bazı formlarını belirliyordu. 1991’de Almanya’da vicdani retçilerin sayısı 151 bine yükseldi. (Silahlı kuvvetlerin planı bir seviyede tutmak için dikkate alınması gereken bir sayıdır). Vicdani ret Doğu Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerinde, Eski Sovyetler birliğinde Güney Afrika, İsviçre ve İsrail’de yeni oluştu. 1990’da Avrupa’da güvenlik ve birlik konferansı (CSCİ) 35 katılımcı ülke arasındaki askeri kurumlardaki vicdani retçiler için alternatifler oluşturmanın gerekliliğini savunmuşlardır.

ABD’de Vietnam savaşı için orduya alınandan çok daha fazla genç vicdani retçilerin arasında yer aldı. Aslında zorunlu askerlik ve askeri servise karşı yaygın direnç, Güney Asya’dan çekilen Amerikan kuvvetlerinin çekilmesi ve 1973’te ABD’deki zorunlu askerliğin sona ermesi nedenlerinden biridir. Ayrıca vicdani ret, tüm gönüllü silahlı kuvvetlerinin (AVF) üniformalı üyelerini de içermeye başlamıştır. Bu kuvvetlerin yılda ortalama 150’si 1980’lerde COs olarak görevinden alınmıştır. 1990-1991’de İran Körfezi’ndeki inşa ve savaş boyunca, 1500 ve 2000 arası aktif görevli üyeler ve seferber halindeki yedekler, vicdani ret statüsüne başvuruların çoğu deniz aşırı ülkelerden asker alımının reddedilmesi için askeri mahkemede görüşüldü.

Barış harekatı onları savunmaya başladı ve 1991 şubatında denetçilerin San Fransisco yönetimi şehri vicdani retçilere hazır hale getirdi. Görünürde vicdani reddi anlamlı ve bilimsel kılan bir açıklama yoktu ve emin olmak için konu hakkında bir çok araştırma yapıldı. Fakat bu yazıların çoğu kavramsal genellemenin genelde düşük seviyede savunmayla ilgiliydi. Üstelik şimdiye dek vicdani retle ilgili uluslar arası analitik bir çalışma girişiminde bulunulmadı. Vicdani retçiyi şu şekilde tanımladı: “Hem silah taşımayı ve askerlik yapmayı reddeden hem de sırf dini veya ahlaki inançlarının öldürmeye karşı veya genellikle son zamanlarda, caydırıcılık için nükleer silahları kabul etmeye karşı diye bir askerlik şubesinde hizmet veren kişidir”.

Vicdani retçiler bir çok alt kategoriye göre sınıflandırılabilir. Güdülerini (motivasyonlarını) temel aldığımızda vicdani retçiler hem dini COs (çoğunlukla inançları tarihi barışçıl mezheplerden aşırı bağımlı kiliselerden ve aşırı bağımlı olmasa da dini sınıflarından gelir). Hem de seküler (dünyevi) COs (ya da politik ya da özel güdülerden kaynaklanan) olabilir.

İnançları açısından ele aldığımızda vicdani retçiler evrensel COs olabilir ki bunlar tüm savaşlara (Pasifik ülkeleri genelde yaygın bir şekilde toplum tarafından kabul edilen COs dir);
Seçiçi COs belirli karmaşalara karşıdırlar. Sağ duyulu COs (özellikle kitle imha silahları ve en çok da nükleer silahları) kullanmaya karşıdırlar. Ayrıca bir vicdani retçiyi bir diğerinden ayıran başka bir özellikte askeri veya hükümetin zorunlu askerlik kurumu tarafından özellikle sunulan toplumla işbirliği kurmaya isteklilik derecesidir. Savaşçı olmayan COs silah taşımadan askerliklerini yürütürler, genelde kendilerini hayat kurtarmaya adamış askeri kurumlarda, tıbbi kuruluşlar da görev alırlar. Bu savaşçı olmayan Cos, askeri sistemle genelde çok az bir sürtüşme yaşarlar çünkü zaten sistemin işlemesine yardımcı oluyorlar aslında çoğuna kahramanlık sözü verilmiştir. Vietnam savaşı sonrası Amerika’nın sağlıkçıları onur madalyasıyla (Congressional Medal of Honor) gururlandırılması gibi. Alternatif COs bir askeri servise halka dair ve özel kuruluşlarda alternatif sivil servislerinde yer alırlar. Çoğu muhafaza sağlık ve kültür çalışmalarında yer alır. Çoğu ülkede alternatif servislerde çalışmak vicdani retçilerin “içtenliğini” ölçüt olarak git gide hızlanmıştır. Tamamen COs zorunlu sistemde yer alan her hangi bir kuruluşta görev almayı reddederler. Askeriyeyle bağlantılı olmasa da alternatif servis programlarında yer almayı reddederler çünkü o bölgedeki otoriteyi kabul etmezler. Sonuçta bunlar çoğunlukla modern demokratik toplumlarda hapishaneliktirler. Reddin hiçbir guruba uymayan uyumsuz yanını temelinin etik, ırkçı ve ulusal retlere dayanması sebebiyle askerlik yapmayı reddedenler oluşturur. Örneğin soğuk savaş döneminde Sovyet ordusunda yer almayı reddeden Litvanyalı askerler ki bunlar Litvanya ordusunda yer almaya gönüllüdürler. 1940’lardan beri Birleşmiş milletlerde bir gurup zenci Müslüman ırkçılık karmaşası diye adlandırdıkları gruba katılmayı reddettiler. İkinci dünya savaşı ve Kore ve Vietnam savaşları boyunca hapis cezasına çarptırıldılar çoğu İran körfezi savaşı boyunca askeri mahkemeye çıktı. Savaşa etnik retler bir çok ülkede zihni karıştıran bir konu olmuştur. Fakat Etnik ırk ve ulus temelleri nedeni ile askeri katılımı reddedenler temel konumuza yüzeyseldir. Kitle imha ve öldürmeyi veya yer almayı reddetme vicdani reddin bizim tanımımıza uygun olanıdır. Bu parçaların birleştirilmiş teması ulusal açıdan teker teker ele alınsa bile sürekli konunun modern batı demokrasilerinde vicdani reddin sosyal ve politik gelişme olarak düşünülmesidir. Zamanla devlet vicdanı retçileri, tarihi “barış kiliseleri” üyesi olarak kabul ederken dini temellere dayanmayan ahlaki ve etik sebeplerden dolayı askeri serviste yer almayı reddedenler olarak kabul eden konuma gelmiştir. Dini açıdan vicdani redciler hala var olmasına rağmen seküler COs oranına göre düşüşü söz konusudur. Buna vicdanın sekülkerleşmesi diyebiliriz.

Toplum ve vicdani ret arasındaki ilişkiyi ayıran ve tamamlayan özellikleri belirlenmesinde yarar vardır. Burada, politik askeri gelişmeler, Batı toplumunda sosyo-ekonomik trendlerle bağlantılıdır. COs–devlet ilişkisindeki gelişme aşamaları endüstrileşme öncesi, ilk dönemleri, son dönemleri ve endüstrileşme sonrası Batı toplumlarıyla bağlantılıdır.

Öncesi dönem, endüstrileşme öncesi, modern olmadan önceki 17.ve 18.yüzyıl Batı toplumlarında vicdani red tamamlanmamış, kesin olmayan ülkelerde var olduğu düşünülmüş. Bu durumdaki devletler genelde ve tutarsızca resmi olmayan redde, muaf olmaya izin verir ve reddedenler katı cezalara çarptırılırdı.

Birinci aşamada , modern toplumun ilk dönemleri, devlet resmi olarak vicdani reddi kabul eder ama tarihi barış inancındakiler ile sınırlandırılır. Bu kişiler Protestan devrimi ve sonrasındakilerden oluşur. Bugün temelini Mennoniteler (Mennonitis ), Bretren ve Kuakırlar oluşturur. 20.yy’da, düşük tutarlıkta Yahova Şahitleri ve 7.gün Adventistler (İsa’nın doğumu öncesi 4 Pazar’ı içeren süreç ) COs statüsüne kabul edildi. Devletin ilk uzlaşması, vicdani retçilere silahlı servislerde silahsız olarak yer alma hakkına izin vermeydi. Vicdani ret hareketinin liderliği çoğunlukla geleneksel barış kiliselerinin elindedir. Vicdani redcilerin gözüyle baskın olan his, sadece yalnız kalmayı isteme duygusuydu.

İkinci aşamada, son modern Batı toplumlarına baktığımızda, devlet, geniş dini temeli reddi kriter olarak kabul eder ; böylece, redcilik statüsü Protestan sınıfındakileri, Romalı Katolikleri ve diğer dini gruplarını kabul etmiştir. Bu aşama, alternatif sivil servislerini bazı askeri formaların ve zorunlu askerlik sisteminin altında görür. Bu tarz alternatif servisler daha uzun sürer ve askeri servisten daha az paralıdır. Bu durumda, kiliseler devlet ve alternatif servisler arasında arabulucu rolündedir. Vicdani ret harekatının liderliği temel kiliselerle bazı bireyleride içine alarak büyümüştür (Yinede, vicdani ret konusu üzerinde ayrılmıştı). Kiliseler ve hükümet arasındaki vicdani red hakkındaki uzlaşma, üstün gelen yönelmedir.

Üçüncü aşamada çoğu modernlik sonrası Batı toplumlarına baktığımızda, büyük bir değişme yaşanır. Vicdani ret tanımı çoğunlukla seküler ve insancıl güdüleride içererek hızla yükselir. Sonuçta din tek etkileyici faktör olmaktan uzaktadır. C.O.S’nin çoğunluğunun reddi dini olmayan temellere dayanır ve vicdani reddin sekülerleşmesi devlet tarafından kabul edilir. Aynı zamanda sivil servisleri askeri servise eşit fonksiyonda olduğu görülmeye başlar. Kilisenin müdahalesinin azaldığı bir trend yaşanır. İnsan hakları ve anti- askeri gruplar gibi çoğu seküler kuruluşlarını içeren vicdani ret tanımı belirli savaşlara karşı olmaya başladılar. Vicdani retçi olmaya başlayan aktif görevdeki askeri personel sayısının yeni bir olgusuna bu destek verir. 3.aşamada, üniformalı ve ya üniformasız COs’nin birkaçı geçmişte vicdani reddi yasaklamak için düzenlenmiş oldukça katı testlerle karşı karşıya kalmışlardı. Eski vicdani red durumu hükümet süreciyle birlikte sınırlandırarak askeri sistemin politikayla yüzleşmesine yol açmıştır.

Genel sosyal değişme burada sunulan vicdani ret aşamaları kadar açık değildir. Amacımız bir bütün olarak ele almak, temel gerçeğin altını çizmek ve sivil askeri ilişkilerini daha iyi anlayabileceğimiz bir çerçeve oluşturmaktır. Tanımlamak gerekirse tüm durumlar farklıdır; anahtar kelime bu farklılıkların sunulan çerçeve içinde yer alıp almadığıdır. Bazıları aşamaların zamanlamasına göre farklılık gösterirken tarihi ve uluslar arası bilgi modeline uygun olduğunu söylemek daha adil olur. Sivil alternatif servisler vicdani reddi hükümetin kabul etmesi ve hükümette yer almasında büyük bir etkiye sahiptir. Liberal demokrasilerde git gide artan bu trend vicdani reddi tanıma ve askeri kuvvetlere katılmayı reddeden COs’ler için alternatif servis sağlamaya doğru gider. Uluslar arası genel af örgütü (insan hakları organizasyonu öncüsü- amnesty international) 1990’da alternatif servisi reddeden vicdani redcileri vicdan suçlusu olarak görmeyi reddeden alternatif servis programlarının ulusal farklılıkları politik- askeri durumlardaki farklılık kadar adalet ve eşitlik sorularına da yer verir. Temel konular üniformalı zorunlu askerlerle karşılaştırılan vicdani retçilerin daha uzun bir dönemi alternatif bir serviste harcayıp harcamamayı ve askeri kod altında veya sivil kanunlar altında yer alıp almayacaklarıdır. Kısacası, sivil alternatif servis konusu zorunlu askerliği iyi olan liberal demokrasilerdeki zorunluluk ve vicdani retçilik arasında yer alan modern ikilemin üstesinden gelebilmenin nasıl olacağı temel soru olmuştur.

Sekülerleşme Akımı
I.Dünya savaşı boyunca Avrupa kıtasında politik geleneğe rağmen büyük güçler vicdani retçilerin haklarını reddettiler. Almanya’da vicdani retçiler, dini ya da seküler, akıl hastanelerinde tutuldu. Fransa 20 yıl hapse mahkum ederken Tsorist Rusya 4 ile 6 yıl arasında vicdani retçileri hapse attı. Her COs ya askeri mahkemede yargılandı ya da hapsedildi ya da vuruldu.I.Dünya Savaşında olan tüm bu olaylara rağmen, sadece Anglo-Amerikan uluslar bireysel ve dini özgürlük ilkeleriyle vicdani retçilerin kanuni haklarını kabul ettiler. Yine de,o zamandan etkilenerek sadece pasifist kiliselere ve askeri serviste silah kullanmaktan muaf olmakla sınırları daraltıldı. Vicdani retçiler genelde geleneksel barış kiliselerinden ve artarak da aşırı inananlar, etik pasifistler, sosyalistler ve anarşistlerden oluşuyordu. Devlet ve vicdani retçiler arasındaki bu sürtüşme yavaş yavaş yok oldu, özelliklede dini pasifistlerle. Yine de, özellikle seküler ve politik retçiler için katı cezalar vardı. İngiltere’de 6500 COs hapse girerken bu sayı ABD’de 450 COs oldu. Amerika’daki hapsedilenlerin sayısı azdı çünkü Başkan Woodrow Wilson askeriye de COs için silahsız kuvvetleri oluşturdu ve diğerlerini de tarımda çalıştırdı.

Yoğunlaşan Avrupa ulusculuğu ve I.Dünya Savaşı boyunca yaşanan hareketlenme vicdani reddi ilk defa politik bir konu haline getirdi. Dini Retçilere burjuva savaşlarında dövüşmeyi reddeden ordudaki anarşist ve sosyalist bölümlerde katıldı. Pasifist ve Sosyalist düşünce arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen (çoğu sosyalist sosyalizm devrimi için savaşmaya hazırdı) ve Avrupa sosyal Demokrat Partilerinin çoğu, kendi uluslarında hareketlenmeye destek vermesine rağmen, bir çoğu da savaşa karşıydı. Uluslar arası işçi özgürlüğünü ulusal savaşlara yeğlediler. Dini Pasifistler kadar ‘Sürekli Askeri karşıtı’ (çoğunlukla sosyalistlerden oluşmuştur.) olanların baskısı altındaki Danimarka, Norveç, İsviçre ve Hollanda hükümeti I.Dünya savaşı döneminde ‘dini vicdani retçileri kabul etti. Karmaşa dönemi boyunca tarafsız olmalarına rağmen çok katı cezalar aldılar. 1922’de Norveç deni muaflığı yasayla genişletti ve ciddi dini zorunluluk veya diğer vicdani temellerden dolayı askeriyeye reddedenlere alternatif servis imkanı sağladı. Sadece dini temellere dayanan ret yasalarıyla COs’u sınırlandıran eski geleneğe karşı ilk yasa sunuldu.

19.yy’da Marxist toplumları takiben birçok küçük, orta sınıf barış toplumları Avrupa ve Amerika’da görünmeye başlamıştı. Bu kuruluşlar çeşitli gruplardan oluşuyordu ve köleliğin yasaklanması, alkolün sürekli kullanımı yasaklama, hapis reformu ve kadın haklarının doğması gibi sosyal düzelmeler için ayaklanmalar sıksık yaşandı. I.Dünya savaşını takiben, orta sınıf seküler pasifist topluluklar şu isimlerle kendini gösterdi ; Barış ve özgürlük için Kadınların Uluslar arası Ligi ve Ulusal Savaşı Direnenler Liglerinin bir kuruluşu olan uluslar arası Savaş direnççileri. Dini Psifizmin sosyalist savaş karşıtlarına pek etkisi olduğu söylenemezken, bazı Quaker ve diğer dini toplulukların çoğu liberal ve orta sınıf Barış Organizasyonlarına etkisi yadsınamaz. Yine de ne sosyalist partiler ne de liberal reformist barış kuruluşları tamamen zale olan Anavaftiz ve pietist barış mezheplerinden etkilenmiştir.

Rusya’da 1917’de Çarlık rejiminin yıkılmasıyla Liberal Geçici hükümet vicdani retten tutuklananları serbest bıraktı. Önceden Aleksandr Kerensky tüm dini retçiler için alternatif servisler önermeye hazırlanmıştı ancak konuyu sunuma alan Lenin ve Bolşevikler tarafından düşürüldü. 1918 ve 1921 arası Rus sivil savaşı boyunca Sovyet hükümeti vicdani retçilere geçici alternatif servisler tanındı. 1924’den sonra, yine de bu muaflık tarihi Barış Mezheplerine yasaklandı ve hızla daraltıldı. 1939’da Stalin hükümeti, 2 yıl boyunca tek bir kişiyi bile dini retçi statüsüne başvurmayınca zorunlu askerlik konusunda vicdani ret yasasını çıkardı. II.Dünya Savaşı boyunca ABD ve İngiltere tekrar vicdanı redde izin veren büyük güçlerin arasında ayrıcalıklara sahipti. Silahsız askeri kuvvetlerde yer almayı kabul edenler silahlı kuvvetlere aktarıldı. Askeri üniformasız yer alacaklar tarla, orman ve ya sağlık- bakım da çalıştırıldı. (Çok azı muaf kalabildi.) I.Dünya savaşından farklı olarak her iki ülkede alternatif servislerde çalışan vicdani retçiler askeri değil sivil otoriteler altında çalıştı. ABD’de çoğu Alternatifistler tarihini barış kiliseleri tarafından kurulan Sivil Halk Servis kamplarında görev aldı. İngiltere ve ABD, tarihi barış kiliselerinin üyesi olsun olmasın içten dinci retçileri tanıdı. (Temel kiliseler arasında, metodistler en çok vicdani retçilerdi.) Tüm servisleri reddeden ‘tamamen retçiler’ hala daha vardı. 1912 yılında kadınlara zorunlu askerlik uygulamasından sonra , 214’ü kadın 3500 retçi İngiltere’de görüldü. ABD’de hemen hemen 6000 kişi retten hapse atıldı. Çoğu Yahova Şahitlerinden oluşuyordu.

2.Dünya Savaşı sonrası ABD ve İngiltere vicdani retçi tanımlarını genişlettiler ve bir çok toplumsal ve özel kuruluşlarda bireysel alternatif servisler kuruldu. 1963’de İngiltere’de ve 1973’de ABD’de gerçekleşen zorunlu askerlik uygulaması sona erene kadar böyle devam etti.Önceden de bahsettiğimiz gibi ABD’deki vicdani retçilerin sayısı Vietnam Savaşıyla arttı. Kanunen tanınan Cos sayısındaki büyük artış gerçekleşebildi. Çünkü iki üst düzey mahkeme (Supreme Court) kararları vicdani reddin kabul edilebilir standartlarını ortaya çıkardı. Seçici servis durumu retçilerin ‘üst düzey’ olduklarına inanılmasına sebep oldu; bu da yeni bir ‘politik, sosyolojik ve ya filozofik bakış açıları ve kişisel kol oluşumuna neden oldu. 1965’de Seeger’e karşı ABD’de üst düzey mahkeme kriterlerini genişletti ve içten ve anlamlı inanç yaşamı kapsar ve Tanrı inancı kadar bu kişiler içinde muaflık sağlanmalıdır. 1970’de mahkeme daha da ileriye gitti ve ABD’ye karşı Galler yönetirken ‘etik ve ahlaki inançlar’ dini inançlar kadar önemlidir dedi. Ateistler bile savaşlara karşı oldukları sürece bu statüye gelebileceklerdi artık. Bu liberal kararlara rağmen ABD üst düzey mahkemesi belirli savaşlarda seçici reddi kabul etmedi.

En önemli gelişmelere Almanya’da yaşandı. 2.Dünya savaşıyla ve Naziliğin sona ermesiyle, Almanlar politik-askeri temellerini kökten değiştirdiler. Batı zorlaması ve Bon hükümetinin onayıyla Nazi ve saldırgan politikanın kendini tekrarlaması için yeni oluşturulan önerilerden biride Alman halkının askerlik servisinden muaf olma hakkının garanti altına alınmasıydı. Savaş suçları ve insanlık suçları için bireylerin ahlaki sorumluluklarının Nurenberg mahkemelerinde uygulanması ve Nazi tecrübesinden sonra, Almanya Federal Cumhuriyeti 1949’da vicdani ret hakkını kabul etti. Batı Almanya’nın NATO’ya katılması ve 1959’da zorunlu askerlikte yeni uygulamalar getirmesiyle, federal kanunlar şunu vurguladı ; “devletler arasındaki silahlı karmaşaya karşı olan her kişi” alternatif sivil servislerde yer alacaktır ve eğer ki kişi isterse, silahsız serviste de çalışabilecektir. Kanun tüm içten vicdani retçiye açıktı, dini veya seküler temelli olsun olmasın, belirli savaşlara veya tüm savaşlara karşı olsun olmasın, reddeden zaten üniformalı olsun veya olmasın hiç fark etmez. Belirgin tarihi nedenlerden dolayı Batı Almanya o zamanın dünyasında en liberal vicdani ret fırsatlarını tanımıştı.

Daha çok Batıda ki gelişmelere ayak uydurmalarından dolayı, İskandinav ülkeleri ve Hollanda, 2. Dünya savaşından sonra vicdani reddi kabul ettiler. Haklar, genişletilmiş alternatif servis ve ret statüsündeki seküler güdüleri de içeriyordu. 1990’ların başlarında Doğu Avrupa’daki eski komünist devletler, Kuzey Avrupa modelini temel olarak vicdani reddi tanımayı planlıyorlardı veya çoktan tanımışlardı. Doğu Avrupa’daki istatistikler Batısı kadar kesin değil, fakat vicdani reddin gelişme oranı Batıya benzerdi. Daha ufak bir temelden başlandığından olsa gerek o kadarda geniş değildi.Batıda ki hem dini hem de seküler vicdani reddin tanınması bir başlangıç olmuştu. 1991’de zorunlu askerliğin yer aldığı Avrupa dışındaki 43 ülke arasında, görünürde hiç biri vicdani reddi tanımadı.

Amerika Birleşik Devletleri
John Whiteday Chombers II vicdani reddin oluşumunu ve koloni döneminden günümüze Amerika ile ilişkisini tanımlıyor. Modern bir olgu olarak askeri servisi ret Amerika’da başladı. Çünkü ulusun temellerini pasifist dini mezhepler oluşturuyor. Dini vicdani reddin ilk kanunlaştırıldığı dönemlerde, savaş zamanı muaflık sınırlandırılmıştı ve azınlık veya çoğunluk herkesin yoğun istekleri göz ardı edilmişti. Amerika’nın politik ve dini kültürlerindeki değişme ve devamlılığına duyarlı olan yazar, günümüzdeki seküler vicdani reddin tanınmasının temellerini çok eskilere dayandığını savunur, ve Vietnam savaşı süresince oluşan toplumun her seviyesindeki ayrılıkların direkt sonucu olarak görmektedir. 1973’de zorunlu askerliğin sona ermiş olmasına rağmen Uredonired politik ve ahlaki bir konu olmaya devam etmektedir. Zorunlu askerlik uygulaması reddin yeni formlarının oluşmasıyla 1980’lerde yeniden başladı. Önemli bir not daha vicdani red savaş zamanı ve İran körfezindeki 1990-91 savaşı boyunca tüm gönüllü kuvvetlerin üyelerine hizmet etmeye devam etti.

Temel olarak Chambers, ABD’nin vicdani rettin sekülerleşmesindeki pragmatik tutumunu sergiliyor. John H. Stanfrela II vicdani reddin zenci Amerikalılar tarafından nasıl göründüğünün altını çiziyor. Çoğu Amerika savaşında, çoğu zenci gönüllü ve hatta vatandaşlara eşit haklar sağlanabilmesi için silahlı kuvvetlerde yer almaya istekli olmuşlardır. Vietnam savaşında bile Johnson’ın sivil halk desteğini alamama korkusuyla çoğu zenci topluluk savaşa karşı çıkmayı reddetti. Üstelik çoğu Afrika temelli Amerikalılar askeriyeyi kariyer gelişimi için uygun bir yer olarak gördüler. Stanfield, yine de savaşa ve zorunlu askerliğe karşı olan bir gruptan bahseder. II.Dünya savaşındaki Boyara Rustin gibi zenci bir Quaker çoğu zenci Müslümanların Kore ve Vietnam savaşına karşı olması, zenci bir kimlikle olan şiddet karşıtı öğrenci destek komitesi’nin (SNCC) Vietnam Savaşına karşı olması bunlara örnek olarak gösterilebilir. Stanfield Afrika kökenli Amerikalıların artarak savaşa karşı olmalarının Amerika’daki zenci tecrübesinin artan sekülerleşmesiyle artacağını öngörmektedir. Donald J.Eberly Amerika’da tekrar zorunlu askerlik uygulaması olayında vicdani retçilerin statüsünü tanımlar. Günümüzdeki askerlik uygulamalarının temelini oluşturan 1980 Askeri Seçici Servis Uygulaması 1960 ve 70’lerdeki zorunlu askerlik sorunlarının tekrar yaşanmaması için düzenlendi. Vicdani retçi statüsüyle ilgili yargılamalar eski yıllara nazaran genelde kadın ve azınlıkları içeren yerel askeri bölgeler tarafından yapıldı. Silahsız kuvvetlerde çalışmayı kabul eden vicdani retçiler askeriyeye aktarıldı. Askeriyede yer almaya gönülsüz olanlar ise 2 yıl boyunca alternatif sivil servislerde çalıştı. Alternatif servis yerel askeri bölgeler tarafından ayrıldı ve alternatif servis elemanları tarafından yönetildi. Vicdani bir retçi bilgisayarda listelenmiş alternatif servis konumlarından birine giriş yapmalıdır. Bu vicdani retçilere ‘Alternatif Servis Çalışanları’ denilirdi, ve Eberliy bu süreci inceledi. Vicdani retçiler için düzenlenen alternatif servislerin ulusal gençlik merkezindeki herhangi bir gelecek programında ne kadar büyük bir role sahip olduğunun altını çizer.

(1)New conscientious objection: from sacred to secular resistance / edited by Charles C. Moskos, John Whiteclay Chambers II. New York : Oxford University Press, 1993. Includes bibliographical references (p. 272-277)


2- Vicdani Retçiliğin Tarihsel Gelişim Süreci
07-05-2005
Karşılaştırmalı Perspektifler
Gwyn Harres- Jenkins, I.Dünya savaşında İngiltere’nin vicdani retle tecrübesinin II.Dünya savaşı boyunca ve sonunda yer alan zorunlu askerlik uygulamalarında nasıl temel değişime neden olduğunu anlatır. Vicdani reddi tanıyan yasalar bireyin sadece öldürmeyi reddetmesini kapsamıyor aynı zamanda askeriyedeki herhangi bir kurumda yer alıp almama hakkını da kişiye tanıyor. Yazar, vicdani reddin temellerini dinden insani duygulara taşır. Harries- Jenkins kışkırtan bir sonuçla , savaş zamanında zorunlu askerlik servislerindeki geleneksel vicdani reddin değiştiğini vurgular. Zorunlu askerlik servisine direnen bireysel kişilerin konumunda olsaydık, savaş ve silahlı güçlerle ilgili kanunlarla mücadele eden düzenlenmiş kadın-erkek gruplarıyla yüz yüze olurduk. Yeni sosyal hareket şu soruyu akla getiriyor ; devlet politikasının araçları olarak silahlı kuvvetlerin kullanılması ya da 1970 ve 80’lerdeki nükleer silah karşıtı hareketlerin göstergesi olarak kitle imha silahlarının kullanılması mı ? Harries- Jenkins’in bölümü oldukça ilginç çünkü cinsiyetin vicdani reddi ve savaşa direnç belirlemede en büyük etkiye sahip olduğunu söyler. Fransa’da sivil asker kavramı, devrimden beri ulusun geleneğinin önemli bir bölümünü oluşturur. Michael L.Martin vicdani reddi tanımada Kuzey Avrupa ülkeleri arasında Fransa’nın nasıl en yavaş olduğunu tanımlar. 1963’te Cezayir Savaşı sonrası ve Başkan Charles de Gaulle’in baskısıyla Parlemento Fransız tarihinde ilk kez vicdani redde izin veren yasayı çıkardı. Kanun aslında göz boyamak için konulmuştu ve sadece birkaç pasifist mezhebe ve Yahova Şahitlerine uygulandı. 1960’ların sonlarında artarak devam eden askeriyeye karşı mücadeleler yeni ve seküler retcileri doğurdu, fakat gerçek değişim 1983’de yeni sosyal hükümetle gerçekleşti. Yeni kanun seküler veya dini temelli vicdani retçilere alternatif sivil servisler sağladı. Yazara göre günümüzdeki vicdani ret oranları Fransa standartlarına göre yüksek olmasına rağmen, halen daha Batıdaki en düşük seviyeye sahiptir. Martin şöyle sonuçlandırır. Fransız ayrımcılığı Avrupa Topluluğu entegrasyonuyla düşebilir.

Jürgen Kuhlmann ve Ekkehard Lippert Alman Federal Cumhuriyetinin vicdani ret uyumunda nasıl en liberal forma sahip olduğunu gösterir. Vicdani ret hakkı sadece ulusal oluşumda gerçekleşmiş değil aynı zamanda 1980’lerdeki otoriteler tarafından da vicdani ret kabul edilmiştir. Seküler güdüler, dini güdülerle eşit ağırlıkta verilmiştir. Diğer hiçbir ülke 1980’lerin sonları boyunca Almanya’daki sivil servis alternatif programlarında yer alan 80000 genç kadar olmamıştır. Aslında bu ‘Zivildienst’ sayısı 1990’ların ilk dönemlerinde Almanya’nın yenilenmesi sırasında önceden tanınmamış olan CO oranı da eklenirse bayağı bir yükseklere tırmanır. Ülkede ki bu duruma özellik kazandıran, Alman toplumundaki yaşlı ve özürlüler için oluşturulan servislerin alternatif servisler olmalarıdır. Aslında yazarlar Almanya’nın şu anki sosyal refahın ‘Zivildienst’ sayesinde olduğunu söylemek istiyorlar. Sivil Alternatif servislerin Almanya’daki askeri servisle eşit ahlaki düzeye sahip olması – temel sebebi Nazi ve askeriyenin geçmişini silmek olsa da- diğer ülkelerde vicdani red gelişiminin geleceğine işaret edebilir.

Henning Sqrensen 1917’de Danimarka’nın nasıl vicdani ret hakkını tanıyan ilk Avrupa ülkesi olduğunu anlatır. Üstelik başından beri, Retçilik statüsü hem dini hem de etik pasifizme dayanıyordu. 1968’de politik ve özel kurumlara vicdani reddin yararlanma hakkı tanındı. Danimarka ayrıca, seçici vicdani redde izin veren çok az ülkelerden biridir. 1970 ve 80’lerdeki ek düzenleyici kararlar servis süresini ve askerlerle eşit sivil alternatif servislerin ücretlerini belirlemiştir. Sonuçta, Danimarka otomatik vicdani retçiyi ve isterlerse her gencin alternatif serviste yer almak hakkı olduğunu söyler. Aslında alternatif servisçiler daha az süre ve askerlere göre daha düzenli saatlerde çalışırlar ve daha az sıkıntılı ve daha az zararlı işlerde çalışırlar. Sqrensen okuyucuyu ikna eden bir havayla konuyu şöyle sonlandırır ; modern Danimarka’nın ayrıcalıklı pozisyonundan asıl yararlananlar askerler değil vicdani retçilerdir.

Nill Petter Gleditseh ve Nils Agoq tüm İskandinav ülkelerini aynı temelden geldiğini söyleyerek bizi şaşırtır. Norveç analizlerindeki, herkes için eşit haklar tanıyan zorunlu askerlik uygulamasının 11.yy’a dayandığını ve bugünkü devlet anlayışına bile takviye edildiğini vurgularlar. Modern zamanlarda bu geleneğe karşı gelmek güçlü bir barış harekatı olmuştur. Norveç vicdani reddi ve dini durumlarından ve katı inançlarından dolayı 20.yy’ın başlarında alternatif servis imkanları sundu. 1960’ların sonlarında başlayarak politik ve seçici retçilerin sayısı nükleer silahlar ve NATO üyelik karşıtlığının artmasıyla yükseldi. Bu artışla vicdani reddin temeli önceki marjinal dini retçilerden iyi eğitimli, seküler gruba kaydı. Saf politik ve seçici reddin retçilik statüsüne yükseltip yükseltmediğini sorusu Norveç’te hala daha çözülmemiş politik ve yasal karmaşa olarak kalmıştır.

Annette Seegers, ırkçılık politikası ve baskın beyaz azınlığıyla Güney Afrika’nın zorunlu askerlik servisiyle her zaman büyük bir sorunu olduğunu vurgular. 1910’da Güney Afrika Birliğinin kurulmasından günümüze kadar zorunlu askerlik sadece beyazlara uygulanırdı. Zaten beyazlar genelde kesin çizgilerle ayrılırdı. Çoğu Afrikalı, 2.Dünya savaşı da dahil olmak üzere İngiliz İmparatorluğunun yararına olacak savaşlarda yer almayı reddetmiştir. Giderek artan gençlerin ayrımcılık uygulamasında yer almayı ve komşu ülkelere karşı, savaşmayı reddetmesinden sonra, 1960’larda vicdani reddin yönü değişti. 1980’lerin başlarında hükümet yeni CO kuruluşlarıyla karşı karşıya geldi, fakat ayrıca büyük dinlerden tüm dini retçileri içeren programları liberalleştirdiler. Sonuçla mahkeme kararları dini retçileri de içine alarak genişledi. Seküler, retle ilgili iddialar 1991’de üst düzey mahkeme tarafından gözden geçirildi. Ayrımcılığı sökme çabalarının başlarında askeri serviste ilk azaltmalar yaşanmıştı, fakat Seeger, ayrımcılığın sonunun en son etkisini vicdani red üzerinde görmenin zor olduğunu söylemiştir.

Karl W.Haltiner vicdani retçilere hiçbir sivil alternatif servis sağlamayan tek Avrupa demokrasisi İsviçre üzerinde çalışmıştır. Yine de hükümet sivil servislerde politik ve kişisel değil de dini ve etik retçilere izin vermiştir. Vicdani retçilerin sayısı halkın toleransının artmasıyla 1960’ların sonlarından beri hızla artmış olmasına rağmen evrensel askeri servis prensibi İsviçre’de hala çok güçlüdür. İsveç oy verenler, vicdani reddi ve alternatif servisi yasallaştırmak için referandum önerilerini reddetti. Haltiner İsviçreli vicdani retçileri dini, politik ve hatta idealist olmaktan ziyade git gide şahsa özel anlayışlı olarak görür. İsviçre’nin konumunu yaşam ve eğitim seviyesindeki yükselen standartların bir sonucu olarak artan seküler bireyselciliğe karşı Avrupa toplumundaki genel bir tavrının parçasıdır.

Yoram Peri vicdani reddin İsrail’de önemli bir problem olduğunu vurgular çünkü devletin yaşamını sürdürmesi güçlü bir askeri kuvvete bağlıdır. Aslında, hemen hemen her sağlıklı İsrail genci ve çoğu genç kadın İsrail savunma kuvvetlerinde görev almaktadır. Resmi olarak İsrail’de vicdani redde izin verilmez ve askeriyeye katılmayanlara halkın güçlü bir antipatisi vardır. (Farklı bir kategoride dini çalışmaları için muaf tutulan Yeşivadaki ultra-Ortadoks Yahudiler vardır) Sonuçta seçici ve sağduyulu bir ret orduda söz konusu Red Batı Bank, Gazze ve Güney Lübnan’da yer almayı reddetmekle başladı.

Tabi ki bu reddedenler kendi üniteleri içinde resmi olamayarak tutuldular. Gri Cos yani hangi kategoriye gireceği belli olmayan retçiler ulusal güvenliğe tehdit oluşturmayacak kadar azdır. Fakat seçici vicdani ret olgusu şiddetlendirilmeli ve teorik olarak sistematik bir problem halini aldı.

Wilfried Van Bredow, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin yıkılmasındaki anahtar faktör olarak rejimin vicdani redde adapte olmamasını göstermektedir. Doğu Almanya’nın temel kanunu vicdani reddi yasakladı. Bausoldaten (yapıcı askerler) dışında Katı Şartlar altında çalışmalarına rağmen Bausoldaten’lerin sayısı 1960 ve 80’lerin arasında arttı. Bu karşı çıkanlar genelde Hıristiyan mezhepler tarafından güçleniyordu. Zamanında küçük ve ilk başta güçsüz olan azınlığın geleneksel askeri servise direnmesi Doğu Almanya devletinin kökten çökmesine neden oldu. Alman Demokratik Cumhuriyetinin son günlerinde, vicdani ret hak olarak kabul edildi. Fakat çökmekte olan rejimi kurtarmak için artık çok geçti.

Anton Bebler, Doğu Avrupa ülkelerini ele alan bir çalışma düzenlemiştir. Stalin dönemi boyunca, vicdani retçilere yapılan sert baskılar sosyalist ülkelerin bir özelliğiydi. Batı Almanya’daki Bausddatten’ler dışında vicdani retçiler 1980’lerden önce resmi olarak tanınmadılar. Belirli zamanlarda ve yerlerde yine de baskıcı politika- resmi olmayan yollarla- genelde dini pasifistlerden ve Yahova Şahitlerinden oluşan katı retçilere, Stoybat ‘yapıcı taburlar’ gibi askeriye içinde silahsız roller sundu . 1980’lerden başlayarak vicdani reddin artan gelgiti özellikle Doğu Almanya, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan gibi ülkelerdeki karşı ayaklanmalarla bağdaştırıldı. Ayrıcalıklar sağlandı ve sivil servisin alternatif formları tanındı. 1989’dan beri bölgedeki yeni reformcu rejimler, askeri serviste dini olduğu kadar seküler redde de izin veren Kuzey Avrupa ülkelerinden büyük oranda etkilenmiştir. Şu an, Bebler vurgular ki , Doğu Avrupa’nın eski sosyalist devletler Akdeniz bölgesindeki Nato ülkelerinden daha liberal bir şekilde vicdani retçileri tehdit altında tutmaktadır.

Vicdanın Yeniden Sekülerleşmesi
Geniş ve karşılaştırmalı bir makalesinde, Michael F.Noone, vicdani reddi tanıyan 2 düzine ulusun yasal sistemlerle bu konuyu nasıl bir tavır içinde yaklaştığını değerlendirir. Öncelikle vicdani ret üzerine çoğu yasal destek kanunlar üzerinde yerleşmiş ve kanunların uygulanış biçimlerini önemsemektedir. Hiç kimse bu eksikliği, analizindeki sabit kanun kadar mevcut yönetimi de ekleyerek düzeltmemiştir

Liberalleşme ve sekülerleşme hem retçi hem de hükümet için oldukça güç sorunlar getirmektedir. Hiç kimse, üniformalı servis üyeleri de dahil olmak üzere, yarışan iddialar arasında sorumlu bir dengeyi sağlamak için bu problemleri düzeltmeye yönelik bir dizi öneri sunmamıştır. Üniformasız vicdani retçileri işaret ederek şöyle der ;

Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda vicdani retçilerle ilgili olan kanunlar sadece yazılı olmaktan ibarettir. Gerçekte uygulandığında hiçte esnek değildirler, aksine katıdırlar. Bu faktör, Batıdaki vicdani retçilerin sayısının artması ve sekülerleşmesiyle direk ilgilidir.

Yeni vicdani ret terimini, eski dini ve komünel güdülerin sayıca ve oranla yeni seküler ve özel temeller tarafından bastırıldığını söyleyerek tanımlar. Bu yeni vicdani ret, silahlı kuvvetlere ve topluma, eskisine nazaran daha karmaşık bir problem olarak yansır. Üniformalı vicdani retçi, ayrıca kanunun zorunlu askerlikle ilgili olmadığının bir göstergesidir, ayrıca tüm gönüllü kuvvetlerde poliçe soru olarak yer almaktadır. Son bölümde, bu girişte sunulmuş olan modeli bir çok ülkeler makalelerde desteklendiği, yenilendiği gibi değerlendireceğiz. Güvenlik kuvvetlerinin değişen algılanışını, temel kiliselerdeki liberal yaklaşımın sekülerleşmesini, kültürel çevre içindeki özel yaşantı ve bireysel haklar üzerine vurgunun artmasını ve hükümet eğitim ve medya kuruluşlarında yansıyan tavırlarındaki gibi retçilerin kendilerinin politik yasallığını arttırmasını tasvir edeceğiz.

Önlem, Spekülasyon ve sonuçla bitireceğiz. Önlem gelecekte de sekülerleşmenin düzenli gelişmeye devam edeceğinin bir göstergesi değildir. Spekülasyon (tahmin) ; bazı ülkelerde öyle bir döneme gidiyoruz ki ; sivil alternatif servisçiler, diğer askerlerin gücünü yitirirken temel toplumsal servisçi olabilirler. Tamamen savaşsız bir döneme doğru gittiğimize inanmasak da, soğuk savaşın sonunun, Avrupa’da baş gösteren olayların ve herhangi bir yerde tahmin edilebilen bazı anlamlı , anlık, gerçek dışı olamayan olayların değişeceğine inanıyoruz. Eğer bu doğruysa vatandaşlık ve askeriye arasındaki bağlantı, Kuzey Avrupa’daki çoğu ülke personeli arasındaki alternatif sivil çalışanlarının artışına şahit olurken bile, daha inceliyor.
kaynak:savas karsıtları sitesi

Mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî retçilik(EBCO-Broşür)
04-11-2008
TE9901715 CDDH (99) 12 prov.
0709-16/7/99-ID859 Strazburg 28 Kasım1999

Mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî retçilik

Giriş
1. Çoğunluğu silah kullanmak mecburiyetinden dolayı olmak üzere mecburî askerlik hizmetini vicdanî sebeplerle reddeden kişiler vardır. Vicdanî retçiler olarak bilinen bu şahısların askerlik yerine alternatif bir sivil kamu görevi ifa etmesine kanun ve uygulamalarıyla izin vermeyen ülkelerde ortaya çıkması muhtemel problemler söz konusudur. Bazı Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde yakın zamanlarda umut verici gelişmeler olsa da bu konuda alınması gereken daha çok yol olduğu ortadadır.

2. Bu broşür, mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî retçilik meselesiyle ilgili olarak Avrupa’da ortaya çıkan problemler ve gerek uluslararası gerek ulusal düzeyde geliştirilmesi gereken çözümlerle ilgili yetkilileri ve kamuoyunu geniş ölçüde bilgilendirmek için hazırlanmıştır.

Mevcut durum

3. Askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkı, kaynağını bir dizi uluslararası belgeden ve bir çok ülkenin mevzuatından almaktadır. Ancak, bu hakkın uygulanması ülkeden ülkeye çok büyük değişiklik gösteren düzenleme ve uygulamalara tabidir.

4. Birçok ülkede askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkının bir insan hakkı olarak kabul edilmesine rağmen, bazı vicdanî retçilerin bu haklarının ülkelerinde hukuken ya da fiilen maalesef tanınmadığını tecrübe göstermiştir.

Uluslararası düzeyde durum

5. Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu, vicdanî ret hakkının İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Misakı ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nde (AİHS) kabul edilen fikir, vicdan ve din hürriyetinin temel bir unsuru olduğunu vurgulamıştır.

6. Bir çok ülke bu temelde, kişilere vicdanî ret haklarını kullanma imkânı veren düzenlemeler çıkarmışlardır. Genellikle bu ülkelerde askerlik hizmeti yerine vicdanî ret hakkını kullanan kişinin de kabul edeceği alternatif bir kamu hizmeti gördürülmektedir. Vicdanî retçi böyle bir görevden kaçınmak için de vicdanî sebepler öne süremez, mesela bunun bir “zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma” olduğunu iddia edemez. AİHS Madde 4 Paragraf 3(b) bu konuda açık bir düzenleme getirmiştir:

“Bu maddede sözü geçen ‘zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma’… askeri nitelikte bir hizmet veya inançları gereğince askerlik görevini yapmaktan kaçınan kimselerin durumunu meşru sayan ülkelerde, bu inanca sahip kimselere mecburî askerlik yerine gördürülecek başka bir hizmeti kapsamaz”.

7. Bu madde AİHS’ne taraf olan ülkelere vicdanî ret hakkını tanımama imkânı tanımaktadır. Ancak, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler vicdanî ret hakkının tanınacağına dair açık siyasi taahhütlerde bulunmuşlardır. 9 Nisan 1987 tarih ve R (87) 8 sayılı Tavsiye Kararı’nda (bu broşüre eklidir) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi üye ülke hükümetlerini, henüz yapmamışlarsa, ulusal mevuzat ve uygulamalarını şu temel ilke uyarınca düzenlemeye davet etmiştir:

“Mecburî askerlik hizmeti olduğu halde, vicdanî sebeplerle, silah kullanmayı reddeden herkes, Tavsiye Kararı’nda belirlenen şartlar dahilinde hizmetten muaf tutulmalıdır. Bu kişilerin bunun yerine alternatif bir hizmet görmesi mecburî kılınabilir.”

8. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu, hükümetleri mecburî askerlik hizmetini vicdanî sebeplerle reddeden kişilere bunun yerine başka bir hizmet görme imkânı vermeye tazyik etmişlerdir. Şu şartların sağlanması istenmiştir:

– vicdanî retçilerin statüsü ve bu haktan nasıl yararlanacağı hakkında bilgiler askerlik hizmeti ifa etmeye mecbur olan herkesin erişimine açık olmalıdır;

– kişilere askere alınmalarından veya askerlik hizmetini ifalarından önce, bu sırada ya da daha sonra vicdanî retçi olarak kaydolma hakkı tanınmalıdır;

– alternatif hizmet tam olarak sivil bir karakter taşımalıdır ve süresi de cezaî bir yaptırım karakteri taşımayacak şekilde düzenlenmelidir.

9. Tavsiye kararında belirlenen ilkelere hangi üye ülkelerin tam olarak uyduğunu tespit edebilmek için Avrupa Konseyi üye ülkelerin bu alandaki mevzuat ve uygulamaları arasında karşılaştırmalı bir çalışma başlattı. Tavsiye Kararı’nın kabulünden sonra bir çok ülke teşkilata üye olduğu için bu çalışma mevcut durumun anlaşılmasında oldukça yararlı oldu. Bakanlar Komitesi’nin talebi üzerine İnsan Hakları Yönetme Komitesi (CDDH) tarafından yürütülen çalışma (Eylül) 1999’da yayımlanmıştır.

10. Parlamenterler Meclisi’nin Mayıs 2001 tarihinde vermiş olduğu 1518 sayılı Tavsiye Kararında (Bkz. Ek-3) “mecburi askerliğe karşı vicdani ret hakkının uygulamasının Avrupa Konseyinin otuz yılı aşkın süredir devam eden bir endişesi” olduğu anımsatıldı. Bu tavsiye kararında çeşitli durumlar belirtilmiştir ki, Parlementerler Meclisi üye devletlerde yasaların tahsis edilmesinin gerekliliğini ve bu yasaların kabuledilebilir bir uygulamasının görev olduğu sonucuna varmıştır ki, bu vurgunun birçok ülkede büyük zorluklarla karşılaşabilir olduğunu da belirtmiştir.

11. Avrupa Konseyi cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, Uluslararası Af Örgütü de Avrupa Birliği’nden konunun bir Avrupa Parlamentosu yönergesiyle açığa kavuşturularak, askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkının tanınmasının ve askerlik hizmeti yerine süresi cezaî yaptırım karakteri taşımayan alternatif bir sivil kamu hizmeti gördürülmesinin kabulünün gelecekte Avrupa Birliği’ne üyelik için bir şart olarak belirlenmesini talep etti.

Ulusal düzeyde durum

12. Temel insan hak ve hürriyetlerine saygı duyan demokratik devletler için vicdanî ret hakkının tanınması, insan haklarının uluslararası düzeyde korunması ve geliştirilmesi yönündeki genel faaliyetlerden ayrı olarak değerlendirilemez.

13. Özellikle yukarıda bahsedilen karşılaştırmalı çalışmanın ışığında, azımsanamayacak sayıda üye devlette R (87) 8 sayılı Tavsiye Kararı’nda tespit edilen temel ilkeler doğrultusunda ilerleme kaydedilmiş olduğu gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, çalışma aynı zamanda bazı ülkelerde alternatif kamu hizmeti gördürülmesine yönelik düzenlemelerin cezaî yaptırım karakteri taşımasalar bile yıldırıcı nitelikte olduklarını göstermiştir. Bazı ülkelerde alternatif hizmet gördürülmesi için dini gerekçeler gibi sınırlı sayıda gerekçe kabul edilmektedir.

14. Bunlara ilave olarak, Avrupa Konseyi’nin mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkını düzenleyen ilkeleri doğrultusunda bir dizi ulusal düzenleme yapmak yeterli değildir. Asıl olan bu düzenlemelerin uygulamada tam olarak işlediğini görebilmektir. Ancak, Parlementerler Meclisinin 1518 sayılı tavsiye kararında da belirtildiği gibi, vicdani retçilerin durumu “vicdani ret hakkını tanıyan ülkelerde tamamiyle yetersizdir” diye belirtilmiştir.

İhtiyaç duyulan çözümler

Hukuki çözümler

15. Avrupa Konseyi, mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkının tüm üye ülkelerde tanınmasını ve ortak ilkeler doğrultusunda düzenlenmesini istemektedir. Bu konuda asgarî olarak gözetilmesi gereken temel ilkeler Bakanlar Komitesi’nin yukarıda atıfta bulunulan R (87) 8 sayılı Tavsiye Kararı’nda belirlenmiştir.

16. Tavsiye Kararı devletleri vicdanî retçi statüsü için yapılan başvuruların değerlendirilmesi için uygun bir usül geliştirmeye teşvik etmektedir. Bu da mecburî askerlik hizmeti görecek olanların hakları konusunda önceden bilgilendirilmeleri anlamına gelmektedir. Askere alınma çağına gelmiş gençlere gerçek manada eşit koşullarda bir seçim hakkı tanınması için, yetkililer tarafından alternatif bir kamu görevi ifa edebilecekleri konusunda ve bu alternatif kamu görevinin çeşitli türleri hakkında bilgilendirilmeleri gerekir. Bu bilgilendirme aydınlatıcı kitapçıklar vasıtasıyla yapılabilir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda ve konuyla ilgisi bulunan diğer kuruluşlarda bilgi büroları kurulması oldukça yararlı olacaktır. Devletin kendisi gerekli tüm bilgileri sağlamak veya konuyla ilgili özel kuruluşlara bu bilgileri yayma imkânı vermek sorumluluğundadır.

17. Vicdanî retçi statüsü için yapılan başvuruların değerlendirilmesi celp listeleri belirlenmeden önce sonlandırılmalıdır. Değerlendirme adil bir usülün tüm şartlarıyla uygunluk içinde olmalı ve başvuran kişi ilk derece kararının temyizini talep etme hakkına sahip olmalıdır.

18. Temyiz makamı askeri idareden ayrı bir organ olmalı ve özerkliğini temin edecek bir şekilde oluşturulmalıdır. Yapılacak düzenlemede, vicdanî ret şartlarının askerlik hizmetinin ifası sırasında ya da acemi eğitimi sonrasındaki dönemde ortaya çıkması durumunda da vicdanî retçi statüsü için başvuruda bulunma ve bu statüyü kazanma imkânına yer verilebilir.

Yardım ve İşbirliği

19. Uygun hukukî araçların ortaya konulmasında Avrupa Konseyi tarafından bu alanda faaliyet gösteren STK’lar ile işbirliği yapılarak teknik destek sağlanabilir. Bu perspektif içinde, ilgili ulusal makamların, Dış İşleri, Adalet ve Milli Savunma Bakanlıklarının temsilcileri; milletvekilleri ve benzerleri için mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkının hukukî çerçevesi ve uygulanmasına dair konular üzerine bölgesel seminerler düzenlenmesi planlanmaktadır. Vicdanî Ret İçin Avrupa Bürosu gibi STK’ların temsilcileri de bu seminerlere katılacaktır. Ayrıca, bazı STK’lar uygun mevzuatı oluşturmamış ya da uygulamayan ülkelerde son derece uygulamaya yönelik eğitim seminerleri vermektedir.

20. Seminerlerin amacı belirli üye devletlerde uygun mevzuatın ortaya konulması ve yürürlüğe girmesine ve teknik bir işbirliği ağı oluşturulmasına yardım etmek olacaktır. Özellikle bu seminerler katılan ülke temsilcilerine şu imkânları sunacaktır:

– Bu alanda diğer ülkelerdeki girişimleri öğrenmek,
– Avrupa Konseyi tarafından ortaya konulan ilkelere aşinalık kazanmak,
– Bu alanda faaliyet göstren STK’lar ile irtibat kurmak.

Farkındalığı artırıcı tedbirler

21. Bu broşürün hazırlanış amacı ulusal makamları ve kamuoyunu vicdanî retçilerin karşılaştıkları sıkıntılar hakkında bilgilendirmektir. Broşüre şunlar eklenmiştir:

– Bakanlar Komitesi’nin R (87) 8 sayılı Tavsiye Kararı’nın metni, bu konuda farkındalık uyandırmak için yararlı olacağı düşüncesiyle bu broşüre eklenmiştir ve mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî retçilik konusunda dikkat edilmesi gereken temel ilkeleri belirlemektedir.

– Parlamenterler Meclisinin 1518 (2001) sayılı Tavsiye Kararı. Bu karar Avrupa Konseyinin bir organı tarafından kabul edilen en son metindir.

– STK’lar farkındalık uyandırmak noktasında etkin bir ağ oluşturdukları için bazı STK’ların iletişim bilgileri eklenmiştir.

Ek I

İlgili STK’ların İletişim Bilgileri

Vicdanî Ret için Avrupa Bürosu
Uluslararası Sekretarya
Avenue Jan Stobbaerts 81a
B-1030 Brussels
Tel: + (32) 2 215 79 08, Fax: + (32) 2 245 62 97
E-mail: ebco@ebco-beoc.org
http://www.ebco-beoc.org
Kontak Kişi:
Friedhelm SCHNEIDER, Arbeitsstelle Frieden und Umwelt,
Große Himmelsgasse 3, D-67346 Speyer
Tel: + (49) 6232 67 150, Fax: + (49) 6232 67 15 67
E-mail: schneider@frieden-umwelt-pfalz.de

Uluslararası Af Örgütü
Jezerca TIGANI, Kampanya Koordinatörü
Avrupa Bölgesel Programı, Uluslararası Af Örgütü
International Secretariat, 1 Easton Street, London WC1X 8DJ
Tel: + (44) 207 413 5970, Fax: + (44) 207 956 1157
E-mail: jtigani@amnesty.org
http://www.amnesty.org/

Quaker Council for European Affairs
Liz SCURFIELD, Quaker Council for European Affairs
Quaker House, Square Ambiorix 50, B-1000 Brussels
Tel: + (32) 2 234 30 63, Fax: + (32) 2 230 63 70
E-mail: lscurfield@qcea.org
http://quaker.org/qcea

Avrupa Kiliseler Konferansı (Cenevre)
Genel Sekreterlik:
P.O. Box 2100, 150 route de Ferney, CH-1211 Genève 2
Faks : (41) 22 791 62 27, Tel : (41) 22 791 64 69
E-posta : rud@wcc-coe.org
İlgili kişi : Mr Michael GERMER, Riedstrasse 2, D-64295 DARMSTADT
Tel : (49) (0) 61 51 36 70 02

Uluslararası Savaş Karşıtları
Andreas SPECK, Askerlik ve Vicdani Ret Dökümasyonu (CONCODOC)
5 Caledonian Road, London N1 9DX
Tel: + (44) 20 72 78 40 40, Fax: + (44) 20 72 78 04 44
E-mail: concodoc@wri-irg.org
http://wri-irg.org/

Vicdanî Retçilerin Korunması için Protestan Derneği
Mr Guenter KNEBEL, Milli Kurul Sekreteri,
Carl-Schurz-Str. 17, D-28209 BREMEN
Faks : (49) 421 349 19 61, Tel : (49) 421 34 40 37
E-posta : eak-brd@t-online.de

Türkiye’de ki Kontak Listesi

a- Anti-militaristler: http://www.savaskarsitlari.org/
Oğuz Sönmez

b- İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Vicdani Ret Platformu
Nejat Yıldız seraajans@hotmail.com

c- Helsinki Yurttaşlar Derneği
Ebru Uzpeder ebru@hyd.org.tr

d- Af Örgütü Türkiye
Barkın Karslı barkinkarsli@yahoo.com

Broşürde geçen temel metinlerin referansları

Lozan Mukayeseli Çalışması
Uluslararası Af Örgütü Çalışması

Ek II

BAKANLAR KOMİTESİNİN ÜYE DEVLETLERE MECBURÎ ASKERLİK HİZMETİNE KARŞI VİCDANİ RETÇİLİK KONUSUNDA

R (87) 8 Sayılı Tavsiye Kararı

(Bakan Yardımcılarının 406 ncı toplantısında 9 Nisan 1987’de
Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilmiştir)

Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi Şartı’nın 15.b Maddesinin hükümleri tahtında,

Avrupa Konseyi’nin amacının üyeleri arasında daha sıkı bir birliğin teşkil edilmesi olduğuna inanarak;

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesince de desteklendiği üzere, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı duymanın Avrupa Konseyi üyesi devletlerin ortak mirası olduğunu hatırda tutarak;

İnsan haklarının ve temel özgürlüklerin daha ileri seviyede uygulanmasının arzu edilir olduğunu kabul ederek;

Avrupa Konseyi üyesi devletlerin çoğunluğunda askerlik hizmetinin temel bir vatandaşlık mükellefiyeti olduğunu tespit ederek;

Mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî ret kaynaklı meseleleri göz önüne alarak;

Mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî ret hakkının bütün Avrupa Konseyi üyesi ülkelerce tanınması ve ortak ilkeler uyarınca düzenlenmesi arzusuyla;

Mecburî askerlik hizmetine karşı vicdanî retçiliğin henüz tanınmadığı bazı üye ülkelerde, ilgili fertlerin durumlarını iyileştirmek amacıyla belirli tedbirlerin alındığını ifade ederek,

Üye ülke hükümetlerine, henüz yapmamışlarsa, milli hukuklarını ve uygulamalarını aşağıda ifade edilen ilkeler ve hükümler doğrultusunda düzenlemelerini tavsiye eder:

A. Temel İlke

1. Mecburî askerlik hizmeti olduğu halde, vicdanî sebeplerle, silah kullanmayı reddeden herkes, Tavsiye Kararı’nda belirlenen şartlar dahilinde hizmetten muaf tutulmalıdır. Bu kişilerin bunun yerine alternatif bir hizmet görmesi mecburî kılınabilir;

B. Usul

2. Devletler, vicdanî retçi statüsü için yapılan başvuruların değerlendirilmesi için uygun bir usül geliştirebilirler veya ilgili kişinin ret sebeplerini açıklayan bir beyanını kabul edebilirler;

3. Bu Tavsiye Kararı’nda yer alan ilke ve hükümlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için, askere alınacak kişilerin hakları konusunda önceden bilgilendirilmeleri gerekir. Bu amaçla, devlet bu kişileri ya doğrudan bilgilendirmeli ya da özel kuruluşların bu bilgiyi yaymalarına müsaade etmelidir;

4. Vicdanî retçi statüsü için başvurular, kural olarak başvurunun değerlendirmesinin ilgili kişi askere alınmadan bitirilmiş olması şartının yerine gelmesini sağlayacak yollarla ve buna elverecek zaman sınırları dahilinde yapılmalıdır;

5. Başvuruların değerlendirilmesinde adil bir sürecin işleyeceğine dair her türlü teminat sağlanmalıdır;

6. Her başvuranın, ilk derece kararının temyizini talep etme hakkı olmalıdır;

7. Temyiz mercii, askerî idareden ayrı ve bağımsızlığını temin edecek şekilde teşkilatlandırılmış olmalıdır;

8. Yapılacak düzenlemede, vicdanî ret şartlarının askerlik hizmetinin ifası sırasında ya da acemi eğitimi sonrasındaki dönemde ortaya çıkması durumunda da vicdanî retçi statüsü için başvuruda bulunma ve bu statüyü kazanma imkânına yer verilebilir;

C. Alternatif Hizmet

9. Alternatif hizmet, eğer olacaksa, kural olarak sivil bir karakterde ve kamu yararı için olmalıdır. Bununla birlikte devlet, sivil hizmete ilave olarak, yalnızca tek ret sebebi olarak silah kullanmayı göstermiş vicdanî retçiler için olmak üzere, silah kullanmayı gerektirmeyecek askerî vazifeler öngörebilir;

10. Alternatif hizmet cezaî bir yaptırım karakterinde olmamalıdır ve süresi de askerî hizmete kıyasla makul sınırlar içinde olmalıdır;

11. Vicdanî retçilere, askerlik hizmeti görenlere kıyasla daha az sosyal ve malî haklar tanınamaz. Askerlik hizmetini istihdam, kariyer ya da emeklilik hususlarında dikkate alan kanun ve yönetmelikle alternatif hizmete de uygulanmalıdır.

EK III

1518 (2001) Sayılı Tavsiye Kararı

(Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi adına 23 Mayıs 2001’de
Daimi Komite tarafından kabul edilmiştir)

Avrupa Konseyi Üye Ülkelerinde Zorunlu Askerliğe Karşı Vicdani Ret Hakkının Uygulaması

1-Meclis, zorunlu askerliğe karşı vicdani ret hakkına dair 337 (1967) sayılı önergesini ve 816 (1977) sayılı tavsiye kararını, ayrıca Bakanlar Komitesinin (87) 8 tavsiye kararını yeniden hatırlatmaktadır. “Mecburi askerliğe karşı vicdani ret hakkının uygulamasının Avrupa Konseyinin otuz yılı aşkın süredir devam eden bir endişesi” olduğu belirtilmektedir.

2- Vicdani ret hakkı, kutsal olarak kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde belirtilen düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün temel bir görünüşüdür.

3- Birçok Avrupa Konseyi üye ülkesi vicdani ret hakkını kendi anayasalarında veya yasalarında tanımıştır. Sadece iki ülkede vicdani ret hakkı tanınmamaktadır.

4- Vicdani retçilerin durumu halen bir ülkeden diğer bir ülkeye oldukça farklılık göstermektedir. Maalesef hukuktaki bu değişikliklerin sonucunda koruma seviyeside değişkendir. Bu yüzden, vicdani retçilerin durumu vicdani ret hakkını tanıyan ülkelerde tamamiyle yetersizdir.

5- Meclis, Bakanlar Komitesine kendi yasalarında bunu halen tanımamış olan üye ülkelere davette bulunması için şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

i. Bu hak bir vicdani retçi için her zaman uygun olmalıdır ki, askerliğe almadan önce, sırasında veya sonrasında veya askerlik hizmetini ifşa ederken;

ii. Silahlı kuvvetlerin sürekli üyelerinin bu hakka dair başvurular için vicdani ret yasasında bu düzenlemeler olmalıdır;

iii. Bütün askere alınanlar için vicdani ret yasaları hakkında bilgi alma ve bunu elde etme hakkı vardır;

iv. Tamamiyle sivil içerikli bir alternatif servisin ne caydırıcı ne de cezalandırıcı bir niteliği olmamalıdır.

6- Meclis ayrıca Bakanlar Komitesinin vicdani ret hakkını içine alacak şekilde 4.3.b ve 9. maddelerinde iyileştirme yapacak bir ek protokollün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine eklenmesini tavsiye etmektedir.

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=48625&ArsivSayfaNo=1

Türkiye’de Vicdani Retlerini Açıklayanlar – 122 kişi
06-06-2010
VİCDANİ RETÇİLER
(1989 – 2010)

NE ZAMAN, KİM, ŞEHİR, RED TEKRARI, AÇIKLAMA
1-1989 Aralık-Tayfun Gönül-İSTANBUL-155. maddeden yargılandı, aldığı ceza, para cezasına çevrildi.
2-1990 Şubat-Vedat Zencir-İZMİR-1 Aralık 1997’de reddini tekrarladı.
3-1993 16 Ocak-Erkan Çalpur-İZMİR-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
4-1993 16 Ocak-Atilla Akar-İZMİR
5-1993 16 Ocak-Yusuf(Doğan?)-İZMİR
6-1993 Mart-Yavuz Atan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
7-1994 17 Mayıs-Gökhan Demirkıran-İSTANBUL
8-1994 17 Mayıs-Arif Hikmet İyidoğan-İSTANBUL-155. madde nedeniyle, ‘sivil’ olarak konduğu Mamak Askeri Cezaevi’nde, direnişini sürdürdü ve bir duruşması sırasında kendisine giydirilmiş olan ‘tek tip elbise’yi mahkeme heyeti önünde çıkartttı.
9-1995 1 Eylül-Osman Murat Ülke-İZMİR-Vr açıklaması nedeniyle tam bir yıl sonra tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevine kondu. Kesintilerle toplam 2,5 yıl süren tutukluluğu boyunca, pek çok seferinde Bilecik’te bulunan birliğine ‘mevcutlu’ götürüldü.
10-2000 15 Mayıs-Uğur Yorulmaz-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
11-2000 15 Mayıs-Timuçin Kızılay-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
12-2000 15 Mayıs-Hasan Çimen-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından, gece yarısı askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi
13-2001 27 Ekim-Mehmet Tarhan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. 8 Nisan 2005 günü asker kaçağı olduğu gerekçesiyle İzmir’de tutuklanarak, Tokat’taki askeri birliğe gönderildi. Yargılamalar sonucunda 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay bu kararı bozdu. 11 ay tutuklu kalan Tarhan 29.04.2006 da tahliye edildi. Yeniden yapılan yargılama sonucunda ise 10.10.2006 da ceza 25 ay hapse çevrildi.
14-2001 27 Ekim-Erdem Yalçınkaya-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi.
15-2003 22 Ocak-Mehmet Bal-MERSİN-9,5 aylık askerliğinin ardından, vicdani reddini açıkladı ve tutuklanarak Adana Askeri Cezaevi’ne kondu. 155. maddeden yapılan yargılamada beraat ettiği için serbest bırakıldı. 22 Ocak 2003’de tekrar tutuklandı, Mersin’deki birlikten “3 ay hava değişimi” gerekçesi ile bırakıldı. Şu anda hakkında devam eden 6 dava var. (firar, izin ‘tecavüzü’ ve 4 emre itaatsizlikte ısrar)
16-2003 24 Ocak-Erkan Ersöz-İSTANBUL
17-2003 24 Ocak-Sertaç Girgin-İSTANBUL
18-2003 24 Ocak-Emir Üner-İSTANBUL
19-2003 24 Ocak-Mustafa Şeyhoğlu-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi
20-2003 15 Mayıs-Sami Serkan Kazak-İSTANBUL
21-2003 15 Mayıs-Ahmet Cem Öztürk-İSTANBUL
22-2003 20 Kasım-Tuğkan Tuğ-İZMİR
23-2004 15 Mayıs-Mahmut Elkuş-İSTANBUL
24-2004 15 Mayıs-Cemal Karakuş-İSTANBUL
25-2004 15 Mayıs-Ersan Uğur Gör-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi.
26-2004 15 Mayıs-Yaşar Öner-İSTANBUL
27-2004 15 Mayıs-İnci Ağlagül-İSTANBUL
28-2004 15 Mayıs-Ebru Topal-İSTANBUL
29-2004 15 Mayıs-Yöntem Yurtsever-İSTANBUL
30-2004 15 Mayıs-Nazan Askeran-İSTANBUL (24 Ağustos 2005 günü kanserden öldü)
31-2004 15 Mayıs-Hürriyet Şener-İSTANBUL
32-2004 27 Haziran-Doğan Özkan-İSTANBUL
33-2004 27 Haziran-İsteği üzerine, 04.09.2010’da listeden çıkarıldı-İSTANBUL
34-2004 5 Eylül-Ömer Sezer-ANKARA
35-2004 5 Eylül-İmdat Şanlı-ANKARA
36-2004 5 Eylül-İsmail Sabancı-ANKARA
37-2004 5 Eylül-Salih Arıkan-ANKARA
38-2004 5 Eylül-Hasan Akyürek-ANKARA
39-2004 5 Eylül-Levent Duranyan-ANKARA
41-2004 04 Ekim-Şahin Özbay-İSTANBUL-14 Mayıs 2005’te reddini tekrarladı. Mehmet Tarhan’ın duruşması sonrası gözaltına alındı ve bıraklıdı.
42-2004 28 Ekim-Necdet Özaktın-İSTANBUL
43-2004 26 Kasım-Halil Savda-ÇORLU-Siyasi tutsaktı. Cezaevinden çıkışında askerlik yapması için Çorlu’daki birliğe götürüldü. Burada vicdani reddini açıkladı. Tekirdağ Askeri Cezaevi’nde 1 ay yattı ve tahliye oldu.
44-2004 18 Aralık-Veli Akdağ-İZMİR
45-2005 03 Ocak-Necati Balbay-LÜLEBURGAZ-Halil Savda’nın mahkemesi sonrasında, daha sonra da bayram ziyaretine gittiği ailesinin evinden gözaltına alındı ve bırakıldı. Her ikisinde de vicdani retçi olduğunu açıkça söyledi.
46-2005 14 Mayıs-Ferda Ülker-İZMİR
47-2005 14 Mayıs-Ayten Demir-İZMİR
48-2005 14 Mayıs-Yahsan Çatak-İZMİR
49-2005 14 Mayıs-Hilal Demir-İZMİR
50-2005 14 Mayıs-Bülent Bektaş-İZMİR
51-2005 14 Mayıs-Ayşe Girgin-İZMİR
52-2005 14 Mayıs-Mehmet Öd-İZMİR
53-2005 14 Mayıs-Fikret Yetişener-İZMİR
54-2005 14 Mayıs-Eylem Barış-İZMİR
55-2005 14 Mayıs-Ercan Aktaş-İZMİR
56-2005 03 Ağustos-Figen-İSTANBUL
57-2005 03 Ağustos-Erkan Yertutan-İSTANBUL
58-2006 14 Mayıs-Ahmet Özdemir-Ankara
59-2006 15 Kasım-İsmail Saygı-İstanbul
60-2007 19 Nisan-Gökhan Aydın-Kocaeli(İlk kez 2001’de, denizcilik okulundan ayrılırken açıkladığı vicdani reddini tekrar ediyor.)
61-2007 13 Mayıs-Ahmet Aslan-İstanbul
62-2007 20 Mayıs-Özlem Mollamehmetoğlu-İstanbul
63-2007 24 Temmuz-Enver Aydemir-İzmit – İslami inancı nedeniyle askerlik yapmak istemediği için 31.07.2007 tutuklanarak Eskişehir Askeri Cezaevi’ne hapsedildi. 04.10.2007 tarihinde yapılan 2. duruşmada tahliye edildikten sonra 2 gün yol izni verilerek serbest bırakıldı.
64-2008 15 Mart-Hakan Filizlibay-İstanbul
65-2008 18 Mayıs-Deniz Özgür-İstanbul
66-2008 18 Mayıs-Eylem Polat-İstanbul
67-2008 18 Mayıs-İbrahim Yılmaz-İstanbul
68-2008 18 Mayıs-Özkan Kuru-İstanbul
69-1994 Mayıs-Özkan (Kalın) Kılıç-İstanbul (Özel-tip cezaevinde “olmayan duvar” isimli bir bülten aracılığı ile vicdani reddini açıkladı)
70-2008 15 Ağustos-M.Ali Avcı-(İstanbul- İHD İstanbul Şubesinde basın açıklaması yaptı)
71-2006 Mayıs-Tufan Demir-(Konya-Meram Askerlik Şubesine mektup yolladı)
72-2008 27 Eylül-İnan Mayıs Aru -(İstanbul-Şeyh Beddrettin’in mezarı başında, 30 arkadaşının katılımıyla yaptı. Basını çağırmak istemedi)
73-2008 10 Ekim-Ahmet Karayay -(Ankara-Yüksel Caddesinde yapılan basın açıklamasında reddini okudu ve polis tarafından gözaltına alındı. Hakkında, “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve serbest bırakıldı.)
74-2009 7 Mart-Ali Aydın Çiçek-(İstanbul-İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde açıkladı)
75-2009 16 Mayıs-Gizem Altınordu-(İstanbul-15 Mayıs Etkinliklerinde açıkladı)
76-2009 26 Mayıs-B.Kaan Kavlak-(İzmir Asker Alma Daire Başkanlığının yanısıra, Asker Alma Dairesi Baskanlığı Merkezi, Bornova ve Karşıyaka Askerlik Şubelerine de gönderilmiştir)
77-2009 9 Ekim-İnan Suver-(Askerlikten kaçtıktan 8 ay sonra vicdani redci olmaya karar verdi ve bağlı olduğu Van Askerlik Şubesi’ne mektup yolladı.)
78-2009 27 Ekim-Özgür Bircan-(Bağlı olduğu Samsun-Bafra Askerlik Şubesi’ne mektup yolladı. 30 Ekim’de, İsrail Konsolosluğu önündeki eylemde tekrar açıkladı)
79-2009 15 Mayıs-Ahmet M. Öğüt-(Lefkoşe’de gerçekleştirilen 15 Mayıs Dünya Vicdani Redciler Günü’nde açıkladı)
80-2009 24 Aralık-Süleyman Aytaç-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
81-2009 24 Aralık-İbrahim Kaya-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
82-2009 24 Aralık-Seyda Can Yılmaz-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
83-2009 24 Aralık-Zeynep Varol-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
84-2009 24 Aralık-Elif Akgül-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
85-2009 24 Aralık-Deniz Küçükbumin-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
86-2009 24 Aralık-Rıdvan Coşkun-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
87-2010 8 Ocak-Ümit Yiğit Ilgın-(Taksim’de yapılan etkinlik sırasında açıkladı)
88-2007 10 Nisan-Necip Fazıl Kocaoğlu-(Sivas Askeri Cezaevi’nde yazdığı bir dilekçe ile reddini açıkladı)
89-2010 2 Mart-Muhammed Serdar Delice-(Malatya’da 5 aylık asker, İHD-İstanbul Şubesi’nde reddini açıkladı)
90-2010 15 Mayıs-Ali Ekber Toprak (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
91-2010 15 Mayıs- Aslı Candan (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
92-2010 15 Mayıs-Berk Yeter (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
93-2010 15 Mayıs-Ceyhun Erdem (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
94-2010 15 Mayıs-Deniz Erbak (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
95-2010 15 Mayıs-Eray Güven (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
96-2010 15 Mayıs-Ezgi Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
97-2010 15 Mayıs-Furkan Çalik (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
98-2010 15 Mayıs-Mazlum Çelik (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
99-2010 15 Mayıs-Onur İşitmaz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
100-2010 15 Mayıs-Ozan Gökşin (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
101-2010 15 Mayıs-Sercan Kerinç (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
102-2010 15 Mayıs-Hüseyin Şirin (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
103-2010 15 Mayıs-Murat Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
104-2010 15 Mayıs-Banu Yıldız (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
105-2010 15 Mayıs-Furkan Mustafa (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
106-2010 15 Mayıs-Burcu Aslan (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
107-2010 15 Mayıs-Ali Haydar Akdeniz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
108-2010 15 Mayıs-Onur Can Sönmez (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
109-2010 15 Mayıs-Deniz Şimşek (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
110-2010 15 Mayıs-Yaren Bozkuş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
111-2010 15 Mayıs-Utku Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
112-2010 15 Mayıs-İlyada Erkuş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
113-2010 15 Mayıs-Canan Özyılmaz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
114-2010 15 Mayıs-Gürşat Özdamar (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
115-2010 15 Mayıs-Ahmet Ertuğrul Güneş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
116-2010 15 Mayıs-Yusuf Şahin Serdaroğlu(Etkinliğe Hatay’dan mektup yolladı)
117-2010 15 Mayıs-Eyüp Rol(İzmir’den SK’ya mektup yolladı)
118-2010 15 Mayıs-Hayri Kamalak(İntihar ettiği söylenen Er Volkan Kamalak’ın babası. Etkinliğe Adana’dan mektup yolladı)
119-2010 29 Mayıs-Mutlu Haner (İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması yaparak vicdani reddini açıkladı.)
120-2010 6 Haziran-Sezai Ozan Zeybek (http://ozanoyunbozan.blogspot.com adlı sitesinde vicdani reddini açıkladı ve SK’ya bilgi verdi)
121-2010 26 Haziran-Şendoğan Yazıcı (İstanbul’da Harbiye Ordu Evi önünde açıkladı)
122-2010 30 Eylül-Önder Durmuş (http://www.lestioni.com adlı sitede vicdani reddini açıkladı ve SK’ya bilgi verdi)

* (Reddini açıklamış 2 kişinin ismi, özel durumu ve kendi isteği ile listeden çıkarıldı. 17.05.2007)

22’si kadın retçidir

* Kürt Vicdani Ret Hareketi’nin açıklamaları: 178 kişi.

2010 19 Eylül İstanbul – 10 kişi.
Rıza Kartal, Kemal Acar, Metin Gökduman, Süleyman Yılmaz, Bekir Aktaş, Cezmi Kartal, Kerim Bulut, Mehmet Ali Kaya, Ahmet Hezer, Ahmet Demirsoy
(İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 03 Ekim İstanbul – 3’ü kadın 6 kişi.
Abdullah Dündar, Dilan Erol, Zeynep Çelik, Gökhan Boğa, Ali Ekber Toprak, Helin Yaman
(İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 17 Ekim İstanbul ve İzmir – 30 kişi.
Emrah Akıntı, Emrah Yoruş, Sami Anık, Şehmuz Taşkın, Savaş Aydinç, Tahir Akıntı, Şahin Akıntı, Uğur Akıntı, Hüseyin Akıntı, Ramazan Aydinç, Sinan Şimşek, Beritan Ayazoğlu, İsmail Kurt, Dilan Ayazoğlu, Adnan Elma, Fırat Serihan,
(16 kişi, İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
(14 kişi, ÇHD İzmir Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladılar. İsimleri öğrenilemedi)
2010 24 Ekim İzmir – 10 kişi.
Görkay Gökçe, Resul Öner, Hakan Daşkın, Fikret Kaya,
(MKM-Der İzmir Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı. 6 kişinin isimleri öğrenilemedi)
2010 31 Ekim İstanbul – 22 kişi.
Emre Karakaş, Sinan Algemi, Mehmet Taş, Erdinç Turgut, Gökhan Dağ, Nusret Yaşar, Deniz Dağ, Mahmut Güzel, Mustafa Kanık, Lokman Coşkun, Mahsun Bulut, Kuddisi Aydın, Sefa Çalik, Barış Şahbudak, Azad Şahbudak, Ferhan Aslan, Cevdet Kaplan, İbrahim Can, Şahdettin Eşit, Merwan Dayan, Uğur Karakaş
(İHD İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı. 1 kişinin isimleri öğrenilemedi)
2010 14 Kasım İzmir – 5 kişi. (İsimleri öğrenilemedi)
(İzmir BDP il binası’nda yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 05 Aralık Çanakkale – 13 kişi. (İsimleri öğrenilemedi)
(Çanakkale BDP il binası’nda yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 19 Aralık Siirt ve Bingöl – 23 kişi. (İsimleri öğrenilemedi)
(Siirt ve Bingöl’de yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 23 Aralık Batman – 2’si kadın 17 kişi.
Mehmet Yakıt, Seyfettulah Beytaş, Mahmut Can, Lezgin Özne, Ömer Alkum, İdris Yakut, Yasin Baran, Evin Adin, Ayten Çifçi, Ahmet Özer, M. Şirin Demir, Nizamettin Akyüz, Cemal Sırlan, Kasım Aslan, Ferat Elik, Veysel Yürek
(BDP Batman İl binasında yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 26 Aralık – 16’sı kadın 42 kişi.
İstanbul’da 15’i kadın 25 kişi: (Erkekler) Kürşat Fırat Vural, Tuncay Genç, Fırat Baran, Mehmet Emin Töre, Kayahan Tönek, Ercan Marhan, Sadullah Başboğa, Ergün Koçak, Fırat Avcı, Latif Aksal
(Kadınlar) Meltem Bovkır, Raziye Ay, Ceylan Baykız, Zozan Turan, Mehtap Oktar, Evin Korkmaz, Leyla Aslan, Nurcan Özegiln, Nermin Uzun, Esra Cebe, Şükran Aktuğ, Emine Ayüz, Kudret Tekin, Şükran Aktuğ, Aynur Ayhan
Diyarbakır’da 1’i kadın 17 kişi: Okan İnci, Hasan Bilir, Metin Karakeçi, Ahmet Karayıl, Mehmet Tari, Şervan Mintaş, Ekrem Yapıcı, Ömer Karabal, Botan Kızılırmak, Veli Nari, Agit Bilir, Dorjin Dorudemir, Hasan Çetin, Öskan Eryılmaz, Baran Harmen, Kerem Koç, Engin Dalan
(İHD İstanbul Şubesi’nde ve BDP Diyarbakır İl binasında yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)
2010 27 Aralık Van – 9 kişi.
Barış Durmiş, Emrah Bulut, Sedat Altınköprü, Jiyan Aşan, Hakan Bulut, Ümit Polat, Feyaz Polat, Zana Karabulut ve Poyraz Ateş
(İHD Van Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında vicdani reddini açıkladı)

kaynak http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=2&ArsivAnaID=27221

Yorum bırakın