Fatma Ana Tesisleri, ben ve Yüksel arkadaş

Fatma Ana Tesisleri, ben ve Yüksel arkadaş

İbrahim YAYLALI / Bir dönem PKK’nin esir aldığı asker

“Ordusu çoçuklardan başlayan bir halka
sen diz çök denebilir mi?
söyle sömürge askeri söyle…”

Yüksel arkadaş ile ilk tanışmam, benimle esirlik (misafirlik) sürecime ilişkin röportaj yapmak istemesinden dolayı olmuştu. Benimkisi beklentili bir röportajdı, şimdi itiraf edeyim. Hazır yanımızda Yüksel arkadaş da yok iken, bana Yüksel arkadaşın yukarıdan geldiği ve aynı yerde bulunduğumuz üzerine beni röportaja çağıran arkadaştan ön bilgisini almıştım.

Bunun üzerine neler kurmamıştım ki; öncelikle hep böyle bir şey olsa ne yaparım, ne kadar şaşırırım, bir de birarada anılarımız olacak şekilde bir şeyler paylaşmışsak o zaman değmeyin keyfimize, değil mi…

Yüksel arkadaşla şu anki Gündem gazetesinin İstanbul’daki bürosunda buluşacaktık. Bir gün öncesi, gece olsa yatsam da arkadaşla bir an önce buluşsam diye düşünüyordum, bunun heyecanını anlatmanın yolu yoktu.

Bunu anlamak için hiç çıkarsız, gelecek kavgasının içerisinde, beraber yol almak gerekiyor, yolda yaşanan tüm her şeyi beraber göğüslemek gerekiyordu. Kendi canın pahasına diğer arkadaşın canına sahip çıkmayı bilmek gerekiyordu…

Bunu bir de dışarıda olan ben “kavga arkadaşlığı nasıl olur”u gözlemleyerek, bizzat yaşayarak gördüm; insanlığın gelecek protipinin nasıl şekillendiğine şahit oluyordum. Kendi canlarının yok olması pahasına bizim canımıza nasıl sahip çıkıldığına o günlerde şaşırarak bakıyorduk; ta ki o yaşamın seline kapılıncaya kadar. Geleceğin aydınlık şafağını, gelecek kuşaklar görsün diye, kendi bireysel yaşamından vazgeçmeyi, fedakarlık kuşağının bir parçası olmayı yeğ tutanların yaşamına şahit olmak gerekiyordu.

Bu ideallere bağlı bir güzel insanla bir araya gelecektim, şimdi heyecanımı daha iyi anlıyorsunuzdur; bir de arkadaşın verdiği istihbaratın doğru çıkma ihtimali beni daha da heyecanlandırıyordu…

Bizim oralarda gizli din taşıyıcıları diye anlatılan bir geçmişin de taşıyıcısıydık. Yorgo Andreadis, şöyle aktarıyordu: O denli baskı vardı ki gizli gizli ibadet ediyordu halkımız (Rum/Elen halkı). Ben de dağdaki misafirlik sürecimden sonra Karadeniz’e gelmiştim. Fakat artık eski İbrahim değildim, birçok şeyin tanığı olmuş, bir gerçekliğe kendi yaşamımla şahit olmuştum. Hele bir de başka alternatif bir dünya modelini, ezen-ezilen olmadan bir yaşamın mümkünlüğünü görmüştüm. Karadeniz’de yaşadığım yerlerde bu gördüğüm şeyleri anlatmak için çok erkendi. Adeta atalarımızın yaşamak zorunda bırakıldığı inançlarını gizli gizli yaşamak bu sefer benim boynuma asılmıştı. Bizim oralarda bırakın Kürt modern haraketini Kürtlük bile hâlâ küfürle özdeşti.

O gün artık gelmişti, ben büronun yolunu tuttum. Aşağıda beni bir arkadaş karşıladı. Bir süre sonra artık heyecanımla yüzleşme zamanıydı. Yüksel arkadaşla merhabalaştık; incecik bir arkadaştı, etleri sanki kemiğiyle derisi arasına o kadar ince bir hat çizmişti ki hiç yemiyor musun diye o an sormayacağım soru boşlukta asılı kaldı.

Yüksel arkadaş ile öyle heyecanlı ve ardı arkası kesişmeyen bir sohbete giriştik ki, Nazım’ın sözü bizde doğrulanmıştı; hiç görmediğim yoldaşlarım var diyordu ya, onlar için ölebilirim diyordu. Doğruydu, istihbarat yanlıştı, fakat birbirimizi hissetmek için birbirimizi fiziki olarak görmemiz gerekmiyormuş, bunu da orada yaşayarak anladım.

Sohbete öyle dalmışız ki acıkan karnımızın işaretini geç aldık. Sonrasında birçok bahane üreterek yemeğini yemek için geleceğim Fatma Ana Tesisleri’ne (!) yukarıya çıktık. Öyle yoğun ve fedakar çalışıyor ki Gündem, Diha, Fırat Dağıtım’daki arkadaşlar bir araya gelinebilecek yer, Fatma Ana Tesisleri’ydi.

Hatta bu son yapılan operasyonda öyle saçma sapan nedenler gösterilmiş ki arkadaşların alınmasına, dedim şimdi tesislerin başkanı Fatma anayı da alırlar! Neyse şimdilik takip ettiğim kadarıyla, yemek ve sohbet kaçamağı yaptığım tesislerin ana direğine bir şey olmamış…

Ayrılma zamanı gelmişti, Fatma Ana Tesisleri, Yüksel arkadaş ve Gündem, Diha, Fırat Dağıtım’daki arkadaşlarla aynı atmosferde bir an bile olmak, o atmosferi, yaşamamı sağladı: Çıkarsız, fedakar, gelecek kuşaklar için her şeylerini feda etme kuşağı, büyükçe bir nefesle o havayı derin derin içime çektim, bir sonraki sefere kadar beni idare etsin diye…

Öncelikle anlamayanlara bir de ben söyleyeyim; bir halkı bu şekilde esir alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz. Ben böylesi bir dinamiğe sahip bir halk gerçekliğiyle ilk defa tanıştım. Size sadece bunu kabul etmek düşüyor, yapacağınız her şey sonuçsuz kalacak, eni sonu Kürt halkı, burada diğer halklarla eşit yaşayacak koşulları hazırlayacaktır. Ben her şeyi gözlerimle gördüm, ben geleceği gördüm bu halkın yürüyüşünde, ben eşit, özgür, kardeşçe bir yaşamın taşıyıcılarını gördüm. Bana da gösterdiler gizli gizli yaşamadan sevdanın nasıl taşınacağını…

Yüksel arkadaş, TC şöyledir hapishaneler böyledir diye herhangi bir laf etmek bana düşmez; sizi çok iyi tanıyorum, hapishane ya da dışarısı, siz korkunun eşiğini çoktan aşmışsınız, siz yeni yaşamın ebeliğini yapmaya devam edeceksiniz. Tek isteğim artık Fatma ana da yok orada, ne olur biraz kilo al orada, olur mu?

Ben Fatma Ana Tesisleri’ne gidip gelmeye devam edeceğim, korkunun eşiğini siz bana nasıl aşılabileceğini öğrettiniz; çok teşekkür ederim özgürlük yürüyüşçülerine…

Yorum bırakın