genel esir politikaları

GENEL ESİR POLİTİKALARI

ibrahim yaylalı

Savaş Esiri Tanımı

Savaş esiri, Cenevre Savaş Esirleri Sözleşmesi’ne göre bir ülkenin silahlı kuvvetlerine mensup kişileri ile bir ülkenin silahlı kuvvetlerine bağlılık duyarak silaha sarılmış kişilerin, ele geçirildiklerinde tabi oldukları uluslararası sözleşmeler ile garanti altına alınmış durum(1). Uluslararasında ya da bir devlet ile ona karşı açıkça örgütlenmiş, silahlarını açıkta taşıyan, aynı üniforma ya da işaretleri taşıyan kişilerden oluşan milisler arasındaki uluslararası ya da iç savaşlara ya da silahlı çatışmalara uygulanır ve bu çatışmalara karışan kişiler ele geçirildiklerinde savaş esirleri sayılmak durumundadırlar. 1976 yılına eklenen iki ek protokolden ikincisi iç savaşlara ilişkindir (2)

Esir isminin kaynağı

Esir kelimesi Arapça’dan bizim kullanımımıza girmiştir.Esir kelimesi Arapça’da ip ve bağ anlamında kullanılmaktadır,o dönem alınan esirler ip ve bağ ile bağlandığından,bir süre sonra teslim alınan erkeklere esir,kadınlarada esirin çoğulu esra ya da usere kullanılmıştır

ESİR HAKLARI TARİHİ

İnsanlığın en şanssız en trajik durumudur belkide, ölmeyecek kadar topladıkları veya üretebildiklerinin fazlası ürünü biriktirebilmeleri,neden mi diyorsunuz savaşımların ana nedenleri zenginliklerdir,yani kullanabildiklerimizden fazlasının birikmeye başlaması ile buna sahip olanın koruma arzusu ile aynı zamanda bunu bir başkasının ele geçirme isteği aynı anda oluşmaya basladığında savaşın ana kaynağı olusmuş demektir.

İlksel kominal dönemin belli aşamasında zenginliği biriktirme baslamıştır.Avcılık ve toplayıcılık aşamasının sonunda,insan gereksinimleri doğrultusunda yetilerinin farkına varmıştır.Emeğin üretgenliği sonucu ilk toplumsal iş bölüşümü ortaya çıktı1)tarım-çoban toplumu 2)zanaatkarlık , Artık herkesin açlıktan ölmeyecek kadar biriktirme dönemi geride kalmıştır.Bu yeni bir dönemi işaret ediyordu,yani ,insanlığın maddi ilerlemesi sayesinde tükettiğinden fazlasını üretmesi,toplumum bir kesiminin diğer kesimi üzerinde hegomanya oluşturmasınıda beraberinde getirdi. böylece,ilk sınıflı toplum ortaya çıkmıştır.Bu erkek egemen toplumunda baslangıcını oluşturur,Erkeğin bir takım fiziki özellikleri tarım-çoban toplum ve döneminde ona üstünlük sağlamıştır, bu üstünlüğünü çeşitli düzenlemelerle günümüze kadar taşımıştır

Antika döneminin başlarında esir alma durumu yoktu,daha savaş esiri- köle emeğinin birikimine ihtiyaç duyulmadığı bir dönemdi.Bunlardan dolayı savaşlarda herkes öldürülüyordu,çocuk,kadın erkek farketmiyordu.Antika dönemin belli aşamasından sonra savaş esirleri hem satılmaya hemde emeği kullanılmaya başlandığı için,öldürmenin yanında artık esir alma dönemide başlamıştır.Antika döneminde zenginliğin iki kaynağı vardı biri borçluların köleleştirilmesi,diğeri ise savaş esirleriydi.

Görüleceği gibi ilk esir alınma olgusu sınıflı toplumun ortaya çıkması,ve tükettiklerinden fazlasını elinde tutan sınıfın zenginliklerin oluşturulmasında iki temel unsurdan birini savaş esirleri oluşturmaktaydı.Böylece günümüze kadar uzanacak bir tarihin başlangıcı ortaya çıkmıştır. Savaş esirleri antika toplumunn zenginlik biriktirme açısından vazgeçilmez unsur olduğu ortadadır.

“Düşman askerlerini köleleştirme uygulaması Avrupa’da daha ortaçağda gerilemeye yüz tuttu. Ama tutsakları fidye karşılığında serbest bırakma yöntemi yaygın olarak 17. yüzyıla değin sürdü”(15)

Kapitalist topluma kadar,esir haklarıyla ilgili herhangi bir gelişme mevcut değildir,tamamen bir keyfiyet söz konusuydu.Bir tek köleci Roma imparatorluğunun yabancı devletlerle kendi arasında uyguladığı hukuk olan ius gentium vardı.Bu sözleşme de alınan esirlerin öldürülebileceği üzerine şekilleniyordu.Köle emeğiyle zenginliği bilinen roma imparotorluğu,bir süre sonra esirleri öldürme yerine emeğini çalmaya başladı.

Esir haklarıyla ilgili XIX yüzyılın ortalarından sonra uluslararası düzenlemeler olmuştur.

1789 Büyük Fransız ihtilâli, harp esirleri ve yaralıları hakkında bazı insanî kaideler kabul etti. 4 Mayıs 1792 de Fransız Millî Meclisi şu esasları kararlaştırdı:
Harp esirleri, Fransız milletinin himayesi altındadır. Harp esirlerine yapılacak kötü muameleler, hareketler, bir Fransız vatandaşına yapılmış gibi cezalandırılacaktır. Harp esirleri, cephe gerisine nakil edilecek kendilerine derecelerine göre, Fransız ordusu mensuplarının sulh zamanındaki aynı dereceler maaşlarına muadil para ödenecektir. Ayrıca,, Fransızların haiz bulundukları medeni haklardan da faydalanacaklardır. Bu tarihten sonra daha iki kararname ile harp esirleri, yaralı ve hastaların Fransız askerleri gibi hastanelerde tedavisi sağlanıyor, esir mübadelesinde de ilkönce adama mukabil adam, dereceye mukabil derece prensibi kabul olunuyordu. Fransız ihtilâlinin bu esasları harbin insanileştirilmesi bakmamdan daha sonraki zamanlarda yapılan teşebbüsler için, bir başlangıç, bir hareket noktası teşkil etmişir. (3)

Esir haklarıyla alakalı uygulanacak muameleler resmi olarak ilk 1874 Brüksel deklarasyonunda dikkate alınmıştı.Bu deklarasyon onaylanmadığı ve hayata geçirilmediği halde,daha sonraki gelişmelerin önünü açması açısından önem taşır.

Uluslararası bağlayıcılığı olan esir haklarıyla ilgili gelişme Cenevre’de1945-48 arası 64 devlet temsilcisinin katılımıyla 21 nisan-12 ağustos 1949′da tamamlanan Cenevre konferansında bugün var olan haliyle esir haklarınını düzenleyen III. sözleşme de dahil dört sözleşme(4) kabul edildi.Cenevre sözleşmesini Türkiyeninde dahil olduğu 165 ülke kabul etmiştir.Cenevre konferansında hazırlanmış olan Cenevre sözleşmesi uygulanmaya başlama tarihi 1951 olark belirlenmiştir.

!877-1949 yılına kadar esir hakları da dahil diğer dört sözleşmenin oluşması öyle pekde kolay olmamıştır.Her paylaşım savaşlarından sonra ortaya sözleşmeleri orasından burasından çekiştiren devletler olmuş,bir çok hak ihlal edilmiştir.Savaşlarda galip gelmenin iştahıyla imzacı olan ülkeler,her fırsatta sözleşmnin bir çok hükmünü etkisiz hale getirmişlerdir..Bunlara biilnen bir kaç örnek açısından,. Amerikan İç Savaşı (1861-1865) ve Fransız-Alman Savaşı’nda (1870-1871) bu ilkelere pek uyulmadı.Bunlarada ilerleyen paylaşım savaşımları olarak birinci ve ikinci dünya savaşlarınıda rahatlıkla ekleyebiliriz.Her şeyde çok hızlı yol alabilen kapitalizm söz konusu savaşlarda kendisi için savaştırdığı insanların hakları olunca iğneyle kuyu kazımak misali yol alıyordu.Bazen bir adım ileri iki adım geri,bazen iki adım ileri bir adım geri yol alınıyordu.Daha çok yasadıkları toplumun baskısıyla bir şeyler yapmak zorunda kalıyordu.özellikle birinci ve ikinci dünya paylaşım savaşlarında milyonlarca kişi esir düşmüştü.Dünyanın bir çok yerinde esir kampları ortaya çıktı,tabi bir o kadarda,her türlüsünden hak gaspları olusmaya başlamıştı.Ulaslararsı kamuoyundandan ise tepkiler yükselmeye başamıştı.Bunun üzerine tekrar düzenlemlere gidilmek zorunda kalındı

II. Dünya paylaşımıyla beraber savaş esirliğiyle ilgili 49 cenevre sözleşmesi ile tutsakların savaş alanın dışına çıkarılması ve insanca davranış sergilenmesi ilkesi vurgulanırken,savaş tutsağı terimi:milis kuvvetleri,gönüllüler,düzensiz guruplar,direniş haraketi üyeleri,savaş muhabirleri,sivil malzeme mütahitleri ve işçi birlikleri da savaşa dahil olma durumunda savas tutsağı olarak kabul edilecek şekilde genişletilmiş oldu.Cenevre sözlesmesinin son kabul edien durumuna kadar şu çalışmalar yapılmıştır.

Savas’ta esir haklarında bulunduğu savaş hukuku ile ilgili toplantı-konferans kronolojisi:

“1864 senesinde Cenevrede milletlerarası bir konfrans aktedilerek, harp meydanlarında yaralananlara ve onlara yapılacak sıhhî yardımlara ait bir sözleşme imzalandı.

1899 birinci Lahey barış konferansında esir durumuyla ilgili II. sözleşme ile ilk defa resmi hüküm altına alınmıştır

1907 ikinci lahey barış konferansında II. sözleşme gözden geçirilerek yerini IV. sözleşmeye bırakmıştır

1929 İsviçre hükümetinin Cenevre’de düzenlediği konferansa Uluslararası KIzılhaç Örgütü’nün bir taslak sözlesme ile katıldı,görüşmeler sonunda esir haklarınıda düzenleyen bu taslak sözleşme kabul edildi.Bu konferansa Türkiye’de bir temsilci gönderdi(Trarbzon milletvekili hasan bey)”(5)

İÇ SAVAŞ HUKUKU VE ESİR HAKLARI

Filozofunda söylediği gibi her şey değişmekteyken, iki defa aynı suda yıkanamazsın,uzun savaş tarihide kendisini hep aynı tekrar etmemektedir.Düzenli savaşların yanıbaşında,özellikle içsavaşlara dönük düzenli olmayan savaş biçimleride gelişti,aslında bunun ilk örnekleri tarihte, amerika iç savaşlarında gözlemlenmiştir.gerilla savaşı diyede adlandırmak mümkündür.Uluslararası paylaşım savaşımların dışında,özellikle 50 li yılların ortalarından itibaren görülecek düzensiz yada gerilla savaşı diyebileceğimiz kuvvetler ortaya çıktı,Bu güçlerin çoğunluğu ya uluslararası sömürgeciliğe yada içerisinde bulunduğu sömürgeciliğe karşı koyma ve bağımsızlık duygusuyla haraket etmişlerdir.

Uluslararası savaş hukuku’da, XIX. yüzyılın ikinci yarısından beri değişen koşullara göre,yapılabildiği doğrultuda bu değişime göre yenilenmektedir.Yinede şunu gözden kaçırmamak gerekiyor. “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir.”(KOMİNİST MANİFESTO) Bu şu demek oluyor,şimdiye kadar maalesef uluslararası anlamda yürütmede olan tüm yasalar,köleci toplumdan bu yana bir sınıfın organizasyonuyla oluşturulmuştur.Bazı anlarda ezilenlerin yürüyüşü, yada tepkisi,bazı yasaları onlara yaptırmaya itmiştir, çoğu zamanda açıkça kendi egemenlik tutumlarına zarar vermeyecek sekilde bu yasaları kotarmaya çalışmışlardır.Ya hazırlayacak yada bu yasalara etki güçleri yoksa bu seferde tanımamayı yeğ tuttmuşlardır.Buna uluslararası ülke örneği vermek gerekiyorsa,en iyi örneğini Amerika Birleşik Devletidir,Bu çerçevede guantanamo bügün en iyi örneği teşkil eder

Guantanamo Kampı ve III. cenevre sözleşmesi ihlali
Guantanamo Kampı ABD tarfından 2002′den bu yana kullanılmaktadır.Guantanamo Körfezinin bir askeri üs olarak kullanılması,insan hakları örgütleri ve bir çok kesimin protestosuna neden olmuştur.Bugun hala burada kalanların yasal durumları belli değildir,İşkence ve kötü muamele o kadar fazladır ki,işkence ve kötü muameleye ilk örnek dediğinde gösterilen bir kamptır.Burada kalanların statüsü hala tanımlanmamıştır,ABD Çoğunluğu Afganistan’dan talibanla bağlantılanarak aldıkları insanların,III.Cenevre sözleşmesine dahil edilemeyeceğini söylemektedir.(terorle mücadele yaftası adı altında hiç bir kuralı tanımamakta)ABD esir aldığı guantanamo’daki insanların yada yakınlarının hiç bir şekilde hak arayışlarına cevap vermemektedir. Guanatanamo tutukevindeki yasadışı uygulamalara dair Avrupa Parlementosu da bir rapor hazırlamıştır[6]. Daha güncel olarak, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve BM çıkardıkları raporlarda durumu bir “insan hakları skandalı” olarak tanımlamışlardır[7].

Tüm girişimlere rağmen hatta hatta Obama’nın Guantanamo’yu kapatacağim demesine rağmen şimdiye kadar en ufak değişim sağlanamamıştır.ABD’leri tamamen III.sözleşmeyi ve bir çok uluslararsı sözleşmeyi bugun hala ihlal etmektedir.Bunun adına kuvetliler hukuku deniliyor,dünyanın egemen gücü olmanın getirdiği şımarıklıkla,adeta var olan yasaların üstünde olduğunu göstermeye çalışıyor.Onlar bugun güçleri elinde bulundurduğundan kim özgürlük savaşçısı, kim tırnak içerisinde söylüyorum terörist tamamen onlara kalmıştır.İstediği zaman hiç bir hukuku tanımıyor,Kendisini bir kere daha onayacak-kutsayacak bir durum ise olayı gösteriye çevirerek kendisini kutsallaştır. Bir anda demokrasi şampiyonu oluverir, Hedefine koyduğu ülkeyi,kurum yada örgütü bir anda şeytan taşlama duvarına çeviriverir.Buna örnek olarak şu ülkeleri Süriye,Libya, Afganistan,Irak,İran’ı verebiliriz .
CİA bizim oğlan sorun yok…

Birde tabi Amerikanın bizim oğlanlar dediği insanları yetiştirdiği”School of Americas(8)” yani diktatörler okulu var.Buna da en iyi örnek Panama ve Manuel Noriega dır. Bir uyusturucu baronu ve CIA bodrolu çalışanlarındandı 59′larda Panamalı solcuları CİA ye ihbar ediyordu. 72 ‘de DEA uyusturucu bağlantısı nedeniyle rahatsızdı,CİA ise bizim çocuk sorun yok dedi.81 de devlet baskanının uçagına sabotaj duzenledi ve 83 de ülke kontrolunu ele geçirdi.Buna benzer yığınla sayılmayacak organizasyonlara ev sahipliği yaptı.Örneğin domuzlar körfezi çıkarması (küba),1930 dominik cumhuriyeti diktatörü rafiel trojillo darbe yaptı ve 30 yıl boyunca amerika desteğini eksiksiz altı,amerika ne hikmetse 30 sene boyunca buradaki katliamları görmedi. Yunanistan’daki 67 darbeside CİA kontrolunda yapılmıştır.Darbenin lideri onbes yıldır bodrolu CİA ajanıydı.Atlamayalım herkese var bize yokmu, ABD Merkezi Haberalma Ajansı CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze 12 Eylül darbesi yapıldığı gün,dönemin ABD Başkanı Jimy Carter’a giderek ‘bizim çocuklar başardı’ demişti. bir taraf varki seytan taşlama duvarına çevirebiliyor,birde böylesi ağlama duvarı var,ne yaparsan yap,ne olursa olsun tek bir eleştiri bile gelişmiyor.Bugünde bunu Türkiye’deki tesis edilmiş yeni egemenlik(newcon dostu) devam ettrimektedir,iki yılda onbinin üzerinde tutuklamalar, kimyasallı toplu gerilla katliamları,sokak oratasında sivil ölümleri,işkencehaneye dönmüş hapishaneleri,bir halka topyekün yönelmiş saldırıları yine ağlama duvarına takılıyor, ve ne hikmetse yanıbasında yapma muhalefet peşinde koşanlar burada milyonları görmezden geliyorlar,ne yaparsan yap ağlama duvarına çarpıyor tüm hak illalleri

Güçlüler hukuku sonsuza dek böyle devam etmeyecek,herkes çok iyi biliyor ki savaş suçları noktasında ABD’nin eline kimse su dökemez, Bir gün mutlaka tüm suçlarının hesabını dünya kamuoyuna verecektir

CENEVRE SÖZLEŞMESİ 77 EK PROTOKOLU
1977 tarihli bu protokoller;
1. Protokol, “Uluslararası Silahlı Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına” dönüktür

2. Protokol , “Uluslararası Nitelik Taşımayan Çatışmaların Mağdurlarının Korunmasına” ilişkindir.

Türkiye Cenevre sözleşmesinin dört ana protokolunu resmi gazetenin 30 Ocak 1953 yılında yayınlanması ile resmen kabul etmiştir
Türkiye devleti bu ana dört sözleşmeyi kabul ederken, cenevre sözleşmesi 77 ek iki protokolunda kabul etmemiştir,halada bu protokoları imzalamamıştır.

Ek ikinci protokol devlet ile onun toprağının bir kısmını kontrol eden silahlı politik gücün karşılıklı uyması gereken kuralları belirler

Kızılhaç, “Silahlı Çatışmalarda Uygulanabilir Temel Uluslararası İnsani Hukuk Kuralları”nı belirlemiştir. Bu kurallar şunlardır

1. Savaş dışı kalmış kişilere ve düşmanlıkta direkt taraf olmamış kişilerin yaşamlarına, fiziksel ve moral bütünlüklerine saygı gösterilecek ve bu kişiler düşmanca bir ayrım yapılmaksızın korunacaklar ve insanca davranılacaktır.
2. Teslim olan veya savaş dışı kalmış bir düşmanı öldürmek veya yaralamak yasaktır.
3. Yaralı ve hastalar çatışmada yetkisi dahilinde oldukları tarafça kurtarılıp tedavi altına alınacak ve korunacaktır. Koruma tıp personelini, tesisleri, ulaşımı ve tıbbi malzemeyi de içerir. Kızılhaç amblemi (Kızılay, Kızılaslan ve Güneş) bu tip bir korumanın işaretidir ve saygı gösterilmelidir.
4. Karşıt bir tarafın yetkisi dahilinde el altında bulunan esir savaşçılar ve sivillerin yaşamlarına, onurlarına, kişisel hak ve kararlarına saygı gösterilecektir. Bunlar tüm şiddet ve misilleme hareketlerine karşı korunacaklardır.
5. Herkese temel hukuki garantilerden yararlanma hakkı tanınacaktır. Hiçkimse işlemediği bir suçtan dolayı sorumlu tutulamaz. Hiçkimse fiziksel, psikolojik işkenceye, bedeni cezaya veya onur kırıcı veya küçük düşürücü davranışa tabi tutulamaz.
6. Çatışma tarafları ve silahlı güçlerinin savaş yöntemleri ve araçları konusunda sınırsız seçeneğe sahip değildirler. Sınırsız, aşırı acıya ve gereksiz kayıplara yolaçacak savaş araç ve yöntemlerini kullanmak yasaktır.
7. Çatışma tarafları, sivil halkı korumak amacıyla, her zaman sivil halk ve savaşçılar arasında ayrım gözetecektir. Ne sivil nüfus ne de sivil kişiler saldırı hedefi olmayacaktır. Saldırılar sadece ve sadece askeri hedeflere yöneltilecektir. (ek protokol 2, toplam 5 bölüm 28 maddeden oluşur) (9)

77 ek protokolunu neden türkiye kabul etmiyor

Sevgili Ragıp Zarakoğlu bu sunumu hazırlarken içerideydi.Umarım size bu sunumu yaparken içerden çıkmış olur. Sevgili Zarakoğlu’nun eniştesi Rıza Çerçel 69 da kızılay başkanı ve uluslararası kızılhaç örgütünün yapacağı kongreye ev sahipliği yapıyor.Zarakoğlu akraba kontejanından muktesabatta ne var ne yok haberdardır.söylediklerinine bir kulak kabartalım”1969′da İstanbul’da yapılan Uluslararası Kızıl Haç Kongresi’nde, insancıl savaş kuralları önerilmiş ve devlet temsilcileri bu kanunlar hakkında düşünmeye davet edilmişti. O zaman kim bilebilirdi ki, bu konuda en fazla düşünmesi gereken ülkelerden biri de Türkiye olacaktı. Türkiye 12 Mart Darbesi’ne sürüklenirken, 1971 ve 1972′de devletler, Uluslararası Kızıl Haç Komitesi’nin hazırladığı iki taslak projeyi Cenevre’de görüşmeye başladı.”(10) diyor. Ek protokolların şekillenen ilk taslakları türkiye istanbulda gerçekleşmiştir.Sonrada Zarakoğlu şöyle devam ediyor”12 Mart Darbesi ve Kıbrıs Savaşı’nın artçı dalgalarının etkisi altında olan Türkiye ise bütün bu süreci yok saydı. Söz konusu süreç İstanbul’da başladığı halde…Çünkü Türkiye Kürt sorunu ile yüzleşmek yerine ondan kaçmayı ve onu zorla bastırmayı tercih etti.

Sevgili Zarakoğlu devamında ise; Türkiyenin içine girdiği yolu adım adım göstermektedir,özellikle 77 ek protokolu bir inkarı açığa çıkarıyordu.

“I. Ek Protokol, savaş kurbanlarının korunması ile ilgiliydi. Protokolün 1.’sinin 4 paragrafında, ‘Bu düzenleme sömürge egemenliğine, işgale ve ırkçılığa karşı yapılan silahlı çatışmalarda geçerlidir’”(11)

“Protokol’ün 96. maddesine göre ise, devlete karsı yapılan silahlı çatışma durumlarında Protokol, kanunları uygulama yetkisini kendi üzerine alıyordu. İkinci olarak, ‘savaşanlar’ kategorisi yasal olarak genişletilmişti. Buna göre yasal savaşan olmamasına rağmen, gerilla hareketleri de bu kategori içerisine dahil edilmişti. Esir alan devletler, esir düşen gerillaya da savaşanların sahip olduğu temel hakları tanımak zorundadır.” (12)

Tüm bu gelişmelerin ışığında bir daha bu coğrafyaya ve buradaki devlet şekillenmesinin genel davranışlarını ele aldığımızda,onbinlerce ölüm,faili mechuller,bu zamana kadar savaşların doğal sonucu olan esir alma-esir düşme, zorunlu göç dayatması,kuralsız sekilde savaş yürütme,militarizme bağlı sağlıksız kişi gelişimi vs kirli savaş geçmişi tamamen kürt halkının varlığını inkarı sonucu geliştiğini görmekteyiz.Bu yüzden bir çok uluslararası sözleşmeyi kabul etmemiş,etmişsede buradaki inkarı esas alan maddelerini tanımamıştır.

Türkiye’deki iç savaş ve esir düşme vakası

iç savaşta devlet tavrı

Türkiye’de İç savaşın yürürlükte olduğunu artık yedi düvvel kabul etmiş durumdadır.Amerikanın Afganistana bağlı Guantanamo gerçeğiyle sarf ettiği cenevre sözleşmesi kapsamını tartışmaya sokma cabasının ne kadar dramatik bir komediyse inananı olmayan,Türkiye’ninde amerikanvari benzer çabaları aynı komediyle,bir adım ileri iki adım geri,yada tersi olarak devam etmektedir.Buna bağlı olarak Hem Cenevre sözleşmesinin ilgili maddelerini kabul etmemiş,hemde bu tumumu yüzünden bu coğrafyayı eşi görülmemiş bir kan deryasına çevirmiştir,Onların dediğinin tam tersine, Türkiye bir çok varsiyonu kullanarak tüm farklılıkları kendi içerisinde bölmeye ve kendisine biata zorlamıştır.Önceside olan,elindeki tüm imkanları seferber ederek yüzyıllık bir Psikolojik savaşla,tüm farklılıkları birbirine düşürme ve sonunda yok etme politikası izlemiştir.

Önce bir halkı inkar etmiş,kendisini ifade edecek tüm alanları yasaklamış,adeta dağdan başka çıkış yolu tanımamış ve bu şekilde kendini ifade ettiğindede,hakim kimlik olan türk halkının bireylerini savaş kişiliğiyle donatarak inkar ettiklerinin üzerine yollamıştır.Bu savaşta halklar arasındaki ilişki kopartılmaya çalışılılmışdı.Bir halk yüceltilirken diğer halk lanetlendi.Ölümlerde bile eşitsizlendi haklar,memed öldüğünde ki bir öldüğünde değerliydi,binlerin onbinlerin katılımıyla kutsandı sadece ölümü, yani sadece savas kutsandı.Peki ya kürt annesi ne yaptı uzun süre gizli gizli yitip giden çocuguna ağlamak zorunda kaldı.Her yerde cenazelere linç girişimleri örgütlenmesi çabası içerisine girdiler,ölümler lanetlenirken ve yine savaş kutsandı,, peki ne için, ne için,bu soruyu biz fark etmeyelim diye binbir oyun sergileyen bir avuç egemen, bir sınıf tam olarak egemenliğini tesis etsin diye,baskacada hiç bir anlamı yok

Bu günlerde yine aynı oyun oynanıyor,yeni egemenlik ve eski oyun devam ediyor,her gelen,bu inkar üzerinden,bu faşist zehir üzerinden egemenliğini kutsuyor.Haliyle tüm gelişmeler inkarı ve savaşı kutsayınca,esir düştüğünde,seni bir başka halkı düşürmek için savaşlara gönderenler,gözlerinin içine baka bak seni lanetlemekten çekinmiyorlar

bizdeki iyi ve kötü çocuklar…

bizdeki iyi çocuklar …

Bizdeki iyi yada kötü çocuklar,ne hikmetse ABD deki dizilimle aynı paralellik gösterir.Savaşa bağlı egemenliklerini kutsuyorsa senin konumun o zaman iyi çocuksun yani savaşta ölüyorsan,onlar için öldürüyorsan,savaşın nedenini sormuyor,sorgulamıyorsan sadece biat ediyorsan o zaman iyi çoçuklar arasına girebiliyorsun buna örnek vermek gerekiyorsa ,yakın tarih ile ilgili 80 sonrası örnekler yeterlidir. diye düşünüyorum. 80 yılların ortalarından itibaren Kürt özgürlük hareketinin iyiden iyiye kendini hissettirdiği dönemdir.Sistemin yok sayma-inkar siyasetinin sonucu devreye soktuğu 90 yıllara doğru ilerlenmektedir.Tam bir hukuksuzluk sürecini içine alacak dönemdir.Şimdilerde çıkan toplu mezarların çoğu o döneme aittir.Bugün dahi o gün kaybedilen,katledilen insanların sayısı tam bilinmiyor,hukukcusundan tutunda,gazete dagıtımcılarına,poiltik isimlerden,kürt iş adamlarına kadar varan bir katliam sürecini içerisine alır.Hala ne yapılırsa yapılsın o süreç yargıdan kaçırılmıştır,sorumluları elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor.“Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyen siyasi sorumluluğu hala üzerinde duran Tansu Çİller,o dönem danışmanıda şimdilerde hükümetin has adamlığını yapan Mümtaz’er Türköne değil midir ,bu şiiarında ona ait olduğu söylenir fakat kendisi yalanlıyor, o dönem vurulan yada operasyona uğrayan kür isadamlarının listesi elimde demişti hatırlayın.“Ben devlet adına bin operasyon yaptım’ eğer açıklamalarda bulunursam taşüstünde taş kalmaz diyen Mehmet Ağar,Mehmet Eymür bu iyi çoçuklara kimse dokunmadı yada dokunamadı,Yada Şemdinli’de suçüstü yakalanan bombacı astsubay ALİ KAYA için ‘Tanırım, iyi çocuktur’ diyen Yaşar Büyükanıt
bunları çoğaltma tabii ki bizim gibi ülkelerde mümkün fakat durumu göstermek açısından yeterlidir.90 lardan başlayarak Anadolu’dan görünümlerle iyi çoçuk modeli çizilmeye hız verilmiştir.

Günümüzde bunu şimdi dizi filmler yapıyor,meşhur kurtlar vadisi,sakarya-fırat,sefkat tepe’ler,tek türkiye’ler devam etmiştir.Şimdi Ogun samast gibilerin çıkması,rahip cinayetlerinin olması, farklılıklara her fırsatta saldırılar düzenlenmesi,bu işin doğası gereği normal bir durum,yani rüzgar ekerlerse halkların bağrına fırtınanın olması doğal olur.Erkeğinde- kadınında tamamen bu duruma uygun kişilikleri dizayn edilmeye çalışılmıştır,Annede babada,sevgilide kız kardeşte,imamda,egitimde.Her şey bu savaş sisteminin devamı üzerine insaa edilmiştir.her yer her şey bu savaşın parçası durumuna getirilmiştir.Hükümet şimdi sivil şehitlik kavramıyla karşımıza çıkıyor,bu hakikaten yer gök savaş yeri denir ya öyle bir hal, durun şu örneklere bir bakın Hrant sehit,Roboski’de ölen şehit,Vedat Aydın şehit,Musa Anter sehit,Ceylan Önkol bu bir kaçırma operasyonu mu nedir kim öldürdü bu aydın ve insanları,kim öldürdü.Öldüren öldürene paye mi dağıtıyor bu nasıl pişkinliktir.Bu bundan sonra neler gelebileceğinide işaret ediyor.Açıkca söylüyorum tek olan şey burada savaşın kutsanması ve yeni savaş rant insaasıdır.Birde çok tartışılmayan islamda “sehitlik kavramı” var,bu zamana kadar ırkçı-soven yanı ağır basan bölme-parçalanma üzerinden sehitlik yaftası ile savaşlara insanlarımızı sürdüler.Yine özü(savaşın neden-sonuç ilişkisi) saklayıp birde bunu dini ritüeller üzerinden yaygınlaştırılarsa bu savaş eski yöntem ve yeni cilayla daha tehlikeli şekilde yol alacaktır.Bu uygulamalar savaşı bitirme,sonlandırma uygulamaları degildir,savaşı derinleştirme,yaygınlaştırma uygulamalarıdır..

ve kötü çocuklar…

Türkiye ve Kürt devrimcileri,anarşistler, çevreciler,savaş karşıtları,antimilitaristler,vicdani retçiler, LGBT çevresi,iki arda bir derede gidip gelen sosyal demokratlar,hatta hatta bazen bu kotanın içerisine yolunu kaybetmiş liberaller bile girebiliyor,türkiye’nin kötü çocuklar çeteresi de bu

devletin aldığı tutsaklar
Hapishaneleri onbinlerce tutsakla doldurmuş,işkence-kötü muamele hat safhayı bulmuştur,bırakın büyükleri,çocuk tutsaklara içeride tecavüz edilmiştir.coçuklara bu sekilde davranan devlet,diğer tutsaklara neler yapmaz,bunuları tüm şiddeti ve hiddeti ile yapabilmek içinde 77 konvansiyonunu imzalamamıştır.İlk kötü çocuklar hapishanede. 2011-2012 bir yıldaki sadece kürt illerindeki hapishanelerindeki hak ihlali sayısı 1438(13) dir ve siz 30 yılda Devletin aldığı tutsaklara, neler neler yapılmıştır bunu bir taahhül edin

esir alınan mensuplarına karşı devlet yaklaşımı…

kendi munsupları esir düşerse
ikinci kötü çocuklar arıza yapıp savaşta,ne ölebilmişlerdir,ne gazi olabilmişti, onlar için savaşıp PKK nin eline esir düşmüşlerdi.Savaş egemenleri böylesi bir sapmayı kabullenemezlerdi.Yukarıda anlattığımız gibi,savaş kişiliğini oturtmak için o kadar çaba sarf ettikten sonra arızalara rıza gösteremezerdi bizim esir alınmamızdan günümüz kadar ayrımsız esirler ile ilgili siyasilerin görüşü aynen şöyle Mesut Yılmaz da “Bu askerler PKK ile kaçtı.” ve Yaşar okuyan ise”neden askerleri kurtarmaya çalışıyorsunuz” milletvekili Fethullah Erbaş vatan haini ilan edilmişti.hatta kendi arkadaşları bile arkasında duramamıştı.

Dağlıca karakolunda esir alınan askerler için M. Ali sahin“Öncelikle askerlerimizin, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının herhangi birinin ya da bir bölümünün bölücü terör örgütünün eline geçmiş olmasından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak büyük üzüntü duyduğumu belirtmeliyim. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir mensubu böyle bir duruma düşmemeliydi. Dolayısıyla kendilerinin kurtulmuş olmasından fazla bir sevinç duyamadığımı ifade etmek istiyorum.” hafızam yanıtmıyorsa beni DTP’li milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik’e de savcılık soruşturması başlatıldı, “vatana ihanet”, “silah bırakmak”, “terör propagandası yapmak”, “bölücülük” vs. suçlamalarıyla yargılanmaları istendi.Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise DTP’li milletvekilleri ve Güney Kürdistan Hükümeti’ni hedefe çakarak, “suç üstü yakalandılar” diyor bu ne demekse,buyur senin elini kolunu bağlayan mı var,senin yapmam gereken görevi binbir zorlukla yerine getirmeye çalışanlara yapmadığını bırakmıyorsun,basın’da boş durmuyor,Hürriyet gazetesi manşetine esir askerlerin “kahreden fotoğraflar”ından sonra, teslim edilmelerini belgeleyen “çıldırtan fotoğraflar gibi soven savaş taşeronu baslıklara hükümetin sesine katılıyordu.Çok garip değil mi, İsrailli asker şalit’in bırakılması için gönüllü olurken hükümet,burada kendi esir düşen mensublarına bakışlarını görüyorsunuz,Basında ön tekerlek nereye giderse arka tekerlek oraya gider misali,sorgusuz sualsiz pesine takılıp hükümetin kim tutar seni deniliyor.Şalit kurtarılmasın demiyorum yanlış anlaşılmasın fakat insan eğri oturup düzgün bakmak durumunda,burada bunu yapıyorsun kahramanım,surada da bizim çoçuklar var, birde oraya el versen denmez mi.Eyhat biliyoruz ki bunlar birbirini taşlamaz,gerekirse görmezden gelirler,anneler yine doğurur,yine ölüme gönderir çocuklarını,”One Minute” diyecek böylesi kahraman kaç defa dünyaya gelir değil mi,varsın buraya gözlerini kapasın
.

standart uygulama ölmediysen lanetlenirsin

Kötü çoçuklarlardan esir düşen askerlere standart uygulama kendimden biliyorum,ve aynı yöntemle dağlıcada alınan esir askerlerde vurulmaya çalışıldı,söylem şu zaten örgüt üyesiymiş,örgüt sempatizanıymış,örgütün yan kollarında çalışıyormuş deniliyor ve bu söylem her seferinde aynı şekilde çıkarılıyor.Bu haberlerin anlatmak istediği açık “örgütle bağlantısı olmasa esir düşmek mi,bizim memedçik mi asla,”dünyalı degildir oysa memed,herkes her şeyi yapabilir memed asla,ve en güzel başardığı şey ise sorgusuz ölmektir,bu bir pisikolojik savaş metodu olarak uygulanır ve inanın partiler üstü nadir konulardan biridir.

Ben PKK’nin elinde esirken söylenmeyen kalmadı.soru:“Bu askerler PKK ile kaçtı.” cevap: Kardeşim nasıl bilerek kaçacağız,benim bilme düzeyim dediğiniz noktaya ulaşsa orada ne işim var,hemde tırnak içerisinde serde karadenizli olmak varken. soru: Esrarkeş bunlar kardeşim bunları mı almaya gidiyorsun cevap: Bu benim için bir televizyon programcısı tarafından söylenmişti.Kara propaganda bu kadar yapılır doğrusu,o döneme kadar ağzıma sigara almamışım Tehtid:Ankara’da bir subay babama siz rum’mussunuz bu işlerle uğraşmayın başınıza kötü şeyler gelir cevap: Valla sayenizde öğrendik rumluğumuzu,yeni kuşaklara gelinceye kadar,Karadenizi öyle bir hale sokmuşsunuz ki;Samsun bafralıyım şu an Ogün’ün memleketi kadar tehlikeli bir yer ,bizimde abilerimiz vardı ogün’ün abileri gibi, yanlış bağlandığımız anti kahramanlarımız oldu.Onların silahları,söylemleri bize western kovboy filmleri gibi gelirdi.Biz hem gerçek yaşamda hemde filmlerde bile yanlış kahramanlara bağlandık hemde hiç sorgulamadan.Sonradan bir çok şeyle yüzleşecektik,kovboyların işgalci-sömürgeci aç gözlü doymaz beyazlardan oluştuğunu,yerlileri nasıl katlettiği gerçeğiyle ve gerçek yaşamdada o gün örnek aldığımız abilerimizin çoğu, buranın yerlileri ve zencilerinin(devrimci-alevi-kürt ve diger farklılıklar) katili olduğu gibi.Bizim geçmiş ile günümüz baglantısına dair tek kalan şey katillik duygusu, türk hariç her şeye karşın, bundan dolayı savaşa gelmek için askerlik şübesinde gönüllü komando oldum.Böyle de bir rum’luğumuz mevcut ne olacak şimdi tüm sorularınız bu arızayı gidermeye yetmiyor mu.Buna da artık kabul edecek sineye çekeceksiniz.Birde örgüt üyeliği ve bizim orada kürt köyü var oralara kadar soruşturmalar.Bu durumun kaynağına inmek istiyorlar,yaşam sadece propaganda ile ilerlemediğini çok iyi biliyorlar.Bu ‘arıza’ sözcüğünü biliçli kullanıyorum,çünkü rakam ve istatistik değer dışında onların gözünde bir değerimizin olmadığını yaşayarak öğrendim. Bu arızayı gidermek için,tam bir bilim adamı titizliğinde çalışma yürütülüyor.biz nerede yanlış yaptık,bunlarda insani yan kalmış olabilir.Hadi bu durum gerçekleşti,bunun yaygınlaşmaması için önlem şart,işte yukarıdaki söylemler bunun için gerçekleştiriliyor,fakat yetmez gösterişli şekilde yargılayıp mahkum edip içeriye atmalıyız ki,aynı örneklerle karşı karşıya gelmeyelim.

Unutmadan birde geldikten sonra yaşadıklarım varki,sorgulma sırasında işkence,yargılama sırasında hakimin bana küfretmesi ve hakaret edip tehtid etmesi,ve hapishane süreci,bugun bile o yaşadıklarımdan irkiliyorum, yattığım askeri hapishane senelerce kabuslu uyanmalarım oldu.Kaba dayaktan tutunda,bir çok işkence yapıldı.Hemde tırnak içerisinde “vatan hainliği” tadında, iş ocaklarında işkenceye tabii tutuldum,permatikli su çekme cezasından tutunda,istiklal marşlı zorunlu ayakların patlayıncaya kadar yürütmeler.Kararları kesindi,gördüklerimize,yaşadıklarımıza bizi bin pişman etmekti.Birde kardeşim bu kadar olmaz ki sen annelere savaşa oğlunuzu göndermeyin diyorsun,bu fatura az diye düşündüler diye düşünüyorum.Sonrasında savaş birliği olan komando tugayına geri gönderildim.Aynı birliğe verildim önce, orada tabur komutanı buradan bir an önce hayati sorunlarım var deyip gideceksin yoksa seni öldüreceğim dedi,küfür,aşagılama,daha bir çok şey,dedim orada öleceğim. Bugün Sevag Balıkçı, Uğur Kantar ve birde binlerce(14) süpheli ölümü düşündüğümde o dönem iyi tüm bunları bu kadar badireyle atlatmışım diyorum.Neyse bir süre sonra oradan aldılar o kadar saldırının yeterli olduğunu düşünüp taburdan alıp karargah bölüğüne verdiler.Çoğu kez dışarıya tek başıma çıkamıyordum bir kaç asker eşliğinde çıkıyordum.15 ayı tamamlayıncaya kadar orada rehine gibi kaldım.Tüm bunların nasıl üstesinden geldiğimi düşünüyorsanız bazen buna ben bile şaşırıyorum açıkcası

PKK’ye esir düşme….

PKK devletin aksine, 95 senesinden bu yana, cenevre sözleşmesine taraf olduğunu açıklamıştır.Gereğini yerine getireceğini açıklamıştır.tek taraflı olarak,Birleşmiş Devletler (BM) tarafından desteklenen Cenevre Çağrısı Örgütü ile ‘anti personel mayınları yasaklama’ anlaşması imzalamıştır.

PKK ilki 91 de olmak üzere tam dokuz defa devlet mensubu 38 kişiyi esir aldı.Bugün kaymakam biri polis memuru’da dahil olmak üzere beş devlet mensubu hariç,tüm esirleri sorun yaşamadan bıraktı.En son ANF’nin bir haberinde Fransız haber ajansına dayandırarak verdiği haberde müzakereli tutuklu değişimi istediğini duyurdu.Bir kere daha cenevre sözleşmesine uyulduğunu teyid ederek,PKK bir kere daha tutsakları bırkmak için bir girişim gerçekleştiriyor,ve aynı haberde devletin bir kere daha esirler için hiç bir girişim yapmadığı hatırlatılıyor.

Bildiride, “PKK tutuklulara Cenevre Sözleşmesi’ne uygun olarak muamele ediyor ve bir tutuklu değişimi konusunda Türk hükümeti ile resmi bir anlaşma olmadan onları serbest bırakmayacak” denildi.(ANF)

Bu son bildiride değişen konjektürle,bu zamana kadar izlenen metodu PKK nin terk ettiği gözlemliyoruz,yada devletin politikarının,bu yolu terk etmelerini sağlıyor,yani devlet bir şey yapmadığı gibi kendi çözümsüzlüğünü PKK’ye yansıtmaya çalışıyor,zannederim bu denli sivil alanlara saldırı olmasa,böylesi bir kararı alacaklarına inanmıyorum.Yani bu bir refleks ve devletin yaptıklarına karşı bir adımdır,yanlız burada biraz tuzaklar var gibi buna dikkat edilmeli diye düşünüyorum.Silvan öncesi durumu düşünün,bilinçli olarak hükümet seçimlerle beraber faşizmi tırmandırdı.Secim sonrası tavan noktası Seçilmişlerin mazbatasına göz koyulması,önce halk tepki gösterdi.Geri adım atacaklarına,bir sivil çocuğu sokagın ortasında gazla öldürdüler.Tüm bunlara yukarının tepkisiz kalmayacağı biliniyordu,tepki olarakta silvan gerçekleşti.Kanımca orada devlet provakasyon yapacaktı,orada eğer esir askerleri PKK doğru korumasydı,gerillayla berbaber esir askerlerde öldürülecekti.Bunu gerçekleştirmeyide denediler, biliyorsunuz sorusturmalık oldu oradaki olaylar,cadı avını daha da tırmandıracaklardı,fakat oyunu gerçekeştiremediler,sağsağlim oradan esir askerleri çıkarmayı basardılar.Böylesi girişim içerisinde olan devlet gerillayı kendi çıkmazına sürüklemek istiyor olabilir,o yüzden bence bu zamana kadar izlenen yol ve yöntem devam edilmelidir,belirlenen günlerde iyi niyet göstergesi olarak esirler bırakılmalı diye düşünüyoyum

Ben kendimle ilgili bir anımı anlatayım, bu durum biraz daha pekişebilir diye düşünüyorum.Ben Güney kürdistanda bir çok kampta kaldım,haftaninden alında,metina ve gara bir çok yeri geişen operasyonlara göre seyyah gibi geziyorduk bir dönem öbüründe bir dönem diğerinde,herneyse artık herşey çözüldü ve heyet ile geri döndük ve habuyrdan içeriye girdik.Beni tutumumdan dolayı diğer askerlerden ayırdılar,bir arabaya bindirip uzaklaştırdılar,haritaları bol bir yere götürüldüm,istihbarat gibi bir yerdi.Önce nazik,sonra küfürlü bir çok kez kaldığımız yerleri sordular,ben harita bnilgim olmadığını söyleyerek susmayı yeğledim.ğlum ne nanaler yediğini bilmiyormuyuz,nelerlede kaldığını bilmiyormuyuz diyerek, tek tek kaldığımız yerleri söylediler.O an bir an durdum söyledikleri her yer ve tarihler doğruydu ve biz o dedikleri yerde sürekli havanlarla ve F-16 larla vuruluyorduk.yani biz orada olduğumuz biline biline bombalıyorlardı.Orada sok olmuştum o an duyfuklarım yüzünden,daha sonra saşıracağım bir çok şeyede tanıklık edecektim.

Böyle bir geleneğe sahip devlet,şunuda söyleyeyim,bir şey olsada ölseler de onun üzerinden politika yaparız diye düşünmediklerini kim söyleyebilir.Bu zamana kadar böyle bir seyi ellerine malzeme vermemek için yukarıdakilerin neler yaptıklarını ben çok iyi biliyorum.Kaç çatışmanın ortasından tereyağdan kıl alır gibi bizi alıp çıkardılar,söyle demişti oradaki komutanlardan biri, “ibrahim siz bizim olumsuz bir şeyler olduğunda ilk kurtaracaklarımız arasındasınız” demişti.Gerçektende o gerilla komutanı bizi ülkeye gönderilinceye kadar o sözüne sadık kaldı.

Devletin aksine yine,kim hangi düşüncede olursa olsun,PKK’ye bu zaman kadar esir düşen arkadaşlar açısından,bizim dönemde dahil hiç bir olumsuzluk yasadığını söyleyen esir düşen devlet mensubuda yoktur.Sizde araştırın,ben bizim dönemi biliyorum,geçmişi taradım bizden sonrakileride tektek basından taradım.Bir tane olaya rastlayamadım

savaş esiriyken kulalanabildiğimiz haklara kısaca değinmekte yarar var…

SAVAŞ ALANININ DIŞINA ÇIKARMA

Cenevre III.sözleşmesi savaş esirlerinin haklarını düzenler, ve karar altına alınan alınan maddelerden,esirlerin korunması ve kötü muamele görmemeside vardır ,PKK bu anlamda bizi olabildiğince savaş alanının uzağında yerlerde tutmaya ve korumaya çalışmıştır.Bir çok kez kamp değiştirmemize rağmen güvenliğimizi en üst seviyede almışlardır

GERİLLADA BANA TELEFON SORDUKLARINDA DONA KALMIŞTIM

Üç ya da dördüncü ayım olacak hafızam beni yanıltmıyorsa,yukarıda ilietişimle ilgilenen bir gerilla yanıma doğru geldiğinde,”numaranı verir misin, aileni arayalım” dediğinde dona kaldım bu mümkün müydü,yani gerçek olabilir miydi. Yeni düşmüş verili bir algılayışla her türlü kötü muaameleyi bekliyorsun ve karşılığında bir çok şey göze alınarak uydu telefonundan görüşmen sağlanıyor.Aslına bakarsanız o kadar inanılmazdı ki telefonda aileye durumun şaka olmadığını anlatmak dakikalarımı aldı

KIZILHAÇ VE ULUSLARARASI YARDIM KURULUŞLARIYLA AİLEYLE MEKTUPLAŞMA

Devletin esir asker teslim alma sicili bozuk olduğu için,uluslararası kurumlarla çalışmalara özen veriliyordu.Amaçladıkları bizim durumumuzu yani hayatta kalma durumumuzu biraz daha garanti altına almaktı.O dönemde tüm bu yaşananları şaşırarak izliyordum.Algılarımızla öyle oynamışlardı ki her yapılanın altından bir çapanoğlu arıyorduk,fakat Gerilla bizi büyük şaşırtmış ve herhangi bir çapanoğluyla karşılaşmadan verdikleri tüm sözleri tuttular.

Aileme ilk mektubum ulaştığında büyük şaşırmışlar,önce mektubu benim yazamayacağımı düşünmüşler,kendilerinin kandırıldığını düşünmüşlerdi.Güvensizliği kara propaganda servisleri her şeyi kullanarak hep canlı tutuyorlardı.Nasıl bir örgüt ki bize oğlumuzla ilgili bilgi ulaştırıyor,biz ki orduya yetkililere gittiğimizde tüm ilgisizlikleriyle karşılaşırken,hatta babamın kökeni ile tehtid edilirken,nasıl bir örgüt ki bize oğlumuzun sağlıklı haberlerini iletiyor

Ben de ailemde olan bitenlere o gün şaşırmadığımızı söylesek yalan olur,fakat daha sonraki gelişmeleri yaşadığımızda pratiğimizle şahit olduğumuzda ne ile karşı karşıya olduğumuzu gördük.

GAZETE VE MEDYAYA ULAŞMA

Kuzey Irak/Güney Kürdistan’da haftanin’deyken birde şuna dikkat ediliyordu.Yaşadığımız tüm o savaş pisikolojisini kısmende olsa atabilmek için günlük yaşamdan kopmamıza önem veriyorlardı.Bunun için olnaklar ölçüsünde tv ve gazete dergi getirirlerdi.Birde sürekli kenidileriyle ilgili kara propagandanın en yoğun yaşandığı dönemde o gazeteleri bize vermekten hiç çekinmiyordu…

KIZILHAÇ VE KÜRDİSTAN İNSAN HAKLARINDAN ZİYARET

Kürdistan insan haklarından bir çok kez ziyaret edildik,orada herhangi bir kötü muameleyle karşılaştığımıza ilişkin sorulardan tutunda sağlık koşullarımıza kadar bir çok konuda bilgi alındı.Kızılhaç da aynı şekilde bizi rencide edecek herhangi bir şeyin yaşanıp yaşanmamasından tutunda ailelerle irtibata kadar bir çok konuda yardım aldık

GAZETECİLER SIK SIK ZİYARETİMİZE GELİRDİ

Namık Durukan,Faruk Balakçı Doğan gurubunda çalışan gazeteciler,şimdi bile onlarla görüşüyorum,o denli iletişim kurmamıza olanak sağlandı
Başkaca bir çok gazete ve tv den gelenler oldu ve durumumuzu sürekli denetlenmesine PKK tarafından hiç bir engel oluşturulmadı tam tersine kolaylaştırıcı bir çok şey yapıldı.

Durun size cenevre sözleşmeli alınma olayımı anlatayım şaşkınlığımı izleyin.

Ben ilk ele geçiyorum,tabi hem ön yargı hemde,askerdeyken gerillaya yaptıklarımızı düşünerek,acaba nasıl bir işkence ile öldürülececeğimizi düşünürken,Şerif kod adlı gerilla komutanı beni aşağıya indiriyor,yemek yiyiyorlardı.Bir kenera oturtuldum ve bana 49-77 protokullu cenevre sözleşmelerinden bahsetmeye basladılar.Allah allah neden bahsediyorlar acaba,ne bu ya ne okuyorlar,önce okuyup sonramı öldürecekler diyorum.Ne savaşı ne sözleşmesi,ne diyorsunuz siz diyorum,başlayın işte işkenceye, bizdekiler direkt başlıyorladı .Öyle şeylere şahit oldum ki,kulakçılar dönemiydi,herkesin boynunda bir insan uzvu taşınıyordu,motivasyon için gerilla cesetleri parçalanıyordu.
İlk ele geçiş anında sana,seni-devleti-kendilerini ilgilendiren savaş hukuğundan ilgili cenevre sözleşmesinden bahsetmişlerdi.Neredeydi sana anlatılan hep anlatılan ilkel vahşi yöntemler kullananlar,oysa ben neler görmemiştim ki ele geçirilen gerillalara neler yapıldığıyla ilgili,hatta hatta bir keresinde bir ritueli retettiğim için aşağılanmıştım,neydi redettiğim rituel bir cesedin parçalanmasına eslik etmem seyretmem istenmişti.Dayanamamış arkamı dönüp uzaklaşmış mide krampları geçirmiştim

Senelerce ölülerle yatıp ölüler ile kalkmak öyle kötü duygu ki anlatmak çok zor, 91 esiri astsubayYener Soylu diyor ya insanlığı gördüm dağda esirliğimde.Biliyormusunuz en zoru o işte,askerde kişiliğin zaten doğumdan başlayarak militarize edilmiş,sormayan araştırmayan,verileni olduğu gibi kabul edip işini yapıp düzenin bir parçası oluyorsun,hiç bir vicdani bir şey duymadan her türlü kötülüğe alet olabliyorsun,köy yakmışsın,gerila cesetlerini parçalamışsın,sivil insanlara her türlü kötülüğü etmişsin hepsi işin parçasıdır.

Ta’ki Yener Soylu’nun dediği şey insan olmak,insan olduğunu fark ettiğinde,o zaman canın gerçekten yanmaya başlıyor,nasıl diye başlayan milyon cevapsız soruyu kendine sorup duruyorsun,savaşı sorgulamaya başladığında nelere nelere alet olduğunu düşünüyorsun doğduğundan beridir.

senin doğuştan gelen en basit ve temel hakkın, benim iktidarımı sonsuz kılmam için bulunmaz fırsat…

Bu nasıl cezadır,nasıl ezadır.İnsan insan olduğu için cezalandırılıyor,yok sayılıyor,öldürülüyor. Benimle ayını dönemde doğacak olan bu coğrafyanın diğer tarafındaki çocuğun,benim insan olarak faydalandığım haklardan,ama ile başlayan fakat ile devam edenli nedenlerle faydalanamayacak,aslında tek suçuda doğuştan geliyor.Yani insan olmaktan,coğrafyanın diğer tarafında doğduğun zaman bir suça potansiyel doğuyorsun durum bu.

Bu saçmalık tüm savasımın nedeni bu degil tabii fakat savaşın kabulu,rızasını üretme tamamen bu olgular üzerinden yürüyor,Türkiye’de her egemenlik kendini iktidara taşımak ve iktidarını sonsuz kılmak için,bu kadar basit gözüken,engellenemez olan, doğustan gelen insan hakkını inkardan geçiyor

Bende dahil milyonlarca insanın savaşa rızası, bir baska insanın hem fiziki hemde manevi ölümünden geçiyormuş,bunu göremedik.Üç-beş egemen,bir sınıf iktidarını sonsuz kılmak için bir halkı inkar etti.Kendi sesini duyurabilecek tüm legal alanları yok saydı.Ve adeta dağlara yaşamını mahkum etti.Sonra hakim kimliği olan türk halkının bireylerini bir yalan ile donattı,ırkçı-inkarcı savaş kişiliğini oluşturdu,ve diğer dağlarda kendini ifade etmek zorunda kalan insanların üzerine,ölümlere mahkum etti.Ölürken öldürülürken, aynı zamanda attığı her kursunla bu cografyada insanlığı zehirledi,attığı her kurşunla faşizm daha da beslenerek güçlenerek çıkarken,insanlığımız küçüldükçe küçüldü.

Birde düşünün Karedenizde geçmişte dedeniz-aileniz,aynı bu yol ve yöntemlerle yok edilmişken,tüm bunlardan habersiz bu sefer de senin aileni öldüren katledenler,şimdi başka bir halkın boğazlanmasına seni gönderiyorlar.Fakat onlar için ölemediğinde,seni kurtarmak için herhangi bir girişim içine girmedikleri gibi,belki oğullarına kavuşmak için bir umuttur diye kapılarına gidildiğnde Ankaraya,devlet senin geçmişini kesfediyor neymiş rum’muşuz,eğer ölebilseydim onlar için en yi türk ben olacaktım,esir üşünce en kötü rum ben olmuştum,yani bende aslında doğuştan suç potansiyeli olanlardanmışım. Devşirilip halkların kasaplığına soyundurmuşlar beni.Yener Soylu’nun dediği gibi insanlığımı buldum, bende sancıları büyük oldu,ama asla pişman değilim insan olmaktan,bunuda görmüş olduk insan olmak bu coğrafyada suç,bu suçu yaygınlaştırmak için elimden geleni ardıma koymayacağım

sonsöz yerine

Toplamak gerekirse,öncelikle devletin savaş mağdurluğunu yaşayan esir haklarıyla ilgili düzenlemeyi getiren 49 ve özellikle 77 ek cenevre sözleşmesini kabul etmesi için kamuoyu baskısı oluşturmak gerekiyor.Bu sözlesmeleri tanımamasının kaynağını tamamen inkar politikalarının ekonomi politiğinin bir egemenlik sistemine denk düşmesinden dolayıdır.Savaş ekonomisine dayalı bu egemenlikle ters orantılı gelişim gösteren esir haklarıyla ilgili iyileşme, bu savaş ekonomi politiğinin geriletilmesiyle mümkün olduğunu görmekteyiz.Elbette tek başına savaşa dayalı egemenliğin işi değil,bütünlüklü kapitalist sistem bu durumun sorumlusudur,fakat spesifik olarak,kapitalist- savaş sisteminin yarattığı sonuç bile çok vahimdir ve etkileri tüm coğrafyamızdaki atmosferi etkilemektedir.Halkların inkarına, dayalı bir savaşım sürdüğü için,bunun doğal sonucu olarak ırkçı-soven zehir ile hakim kimlik olan türk halkının iradesi sürekli baskılanmış ve manupule edilmiştir.Bu sistemin doğal sonuçları arasında cinsiyetçi olması var ki bunun üzerine konuşmak bile gereksiz,bir o kadarda sınıfsal temelde olumsuz etkilerinin ne boyutta olduğu bilinmektedir..

Uluslararsı kamuoyu özellikle yaşanan iç savaş sorunlarına tamamen çifte standart uygulamaktadır.Kimi yerlerde 77 ek protokolu iç savaş sorunu yaşayan devletlerin gözüne sokablimekte, hatta buna bağlı olarak uluslararası savaş suçları mahkemsini çok iyi işletebilmektedir.Burada yaşandığı gibi de her türlü kirli yöntemin devreye sokulmasına rağmen, cıkarları doğrultusunda burayı görmemeyi yeğ tutabilmektedirler.

Kapitalizmin buradaki yeni sürdürücüleri , bu savaş ekonomi politiğinin ne kadar hünere sahip,ne kadar komplike araç olduğunun farkında olmasıdır.Seçimlerini bu aracı sonuna kadar kendi çıkarları için kullanmak olduğunu yaptıkları uygulamalardan görmekteyiz.

Kapitalizmin buradaki savaş-ekonomi politiğinin işletilemez duruma getirildiğinde,bununla ters orantılı iyileşmelerinde doğal olarak gelişeceğini ortadadır. TC devletinin tüm ulusal-uluslararası olusturulmuş sözleşmelere yaklaşımı var olan bu inkara dayalı sistemin devamı sürekliliği üzerinedir.

yani savaşın devamlılığı halinde

1)Her gelen yeni egemenlik bu araç üzerinden iktidarını meşrulaştıracak

2)Savaşın devam etmesi,bir inkarı yani türk halkı hariç tüm halkların inkarı devam etmesini sağlıyacak

3)Savaşın rızasını üretmek için soven-faşist ideolojiyle türk halkının iradesi manupule edilip, baskılanarak savaş kişiliği ve sonuçlarına razı edilmesi sağlanmaya devam

edilecek

4)Savaş ekonomi politiği erkek egemen söyleme dayanır,her türlü ayrımcılığı bagrında taşır,cinsiyet ayrımını derinleştirerek büyütecek

5)Tamamen cevre düşmanıdır,buna örnek dağın taşın,ormanın yakılmasını gösterebiliriz, ayrıca ölçüsüz kimyasal silah kullanılması,kuralsız mayın kullanılması devam

edecek

6)Sınıf anlamında ele alırsak, doğru orantılı olarak savaşa rızası alınmış insanlarımızın çoğunun sınıfsal örgütlülüğe de uzaklaştığı bilinmektedir

7)Hapishaneler muhaliflerle doldurulup guantanamoyu aratmayacak uygulamalar devam eder

Bizim bu savaşa karşı koyuşumuzun bir değil görüldüğü gibi bir çok nedeni var,biz bir çok aracı kullanarak ne kadar bu savaşın bize neler kaybettirdiğini doğru anlatır,savaş karşıtı tutumun ne kadar yayılmasını ve sahiplenilmesini sağlarsak,mağduriyetliklerimizin sorgulanmasını o kadar görünür kılarız.Bu savaşımın hiç bir yararı yokken,yanyana yaşama duygusundan tutun,insani bir çok duygumuzun artan savaşımla beraber nasıl yok olduğunu,nasıl vicdansız duygusuz, kişilere dönüştürüldüğümüzü, rakamlarla, sayılarla,istatistik bilgiler haline döndüğümüzü görmeyecek kadarda bizi körleştirdiğini görüyoruz..

Yüzyıllık iktidar hep aynı yol ve yöntemlerle,haklların kardeşliğini,emekçilerin birlikteliğini zehirlemiştir,ve istisnasız hep aynı yol ve yöntemlerle iktidarını sağlamlaştırmıştır.

Bizi hiç kimse kurtarmaya gelmeyecek, brehct’in de dediği gibi Kim mi kurtaracak seni köle(…)seni köleler kurtaracak kurtaracaksa/ya hep beraber ya da hiç birimiz /kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden /ya hep beraber ya da hiç birimiz

Doğuştan suç potansiyeliyle doğan,lanetlilerin,tüm ezilenlerin kendi ellerindedir kurtuluşları,bizim için hareket eden,bizi sürekli kurtaracaklarını söyleyenlerin bizlere neler yaptıkları gün ışıgı gibi oratadadır

teşekkür ederim

Yorum bırakın