Eski esir asker Yaylalı: Devlet esirlerin hayatını tehlikeye atıyor

Eski esir asker Yaylalı: Devlet esirlerin hayatını tehlikeye atıyor

Eski esir asker Yaylalı: Devlet esirlerin hayatını tehlikeye atıyor
2012-08-13 13:10:03
ANF 13:09 / 13 Auğustos 2012 İstanbul – Eski bir esir asken olan İbrahim Yayla, geleneksel inkarcı davranış ve sömürgeci politikalar sürdüğü müddetçe devletin CHP’li vekil Hüseyin Aygün’ü kurtaramayacağını vurgulayarak, devletin esirlerin canını tehlikeye sokacak operasyonlar yaptığına dikkat çekti.

Komando olmak için 1994′te gönüllü olarak askere giden ve yaralı halde gerilla tarafından esir alınan İbrahim Yaylalı, Milletvekili Hüseyin Aygün’ün HPG tarafından gözaltına alınması ardından ANF’ye konuştu. Samsun’un Bafra ilçesinde yaşayan Yaylalı, “Bir esir alınma ile daha karşı karşıya bulunuyoruz. Bu defa değişen bir şey oldu. Fakat mevcut boyalı medyanın söylediği gibi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu zamana kadar PKK’nin bir çok esir alma olayı mevcut, kaymakamından tutunda, turistine ve askerine kadar çok çeşitli esir alma durumu yaşandı” diye hatırlattı.

DEVLET ÖLÜME TERK EDİYOR

Devletin ilk tavrının hep olayı görmeme ve hatta ölüme terk etme olduğunu söyleyen Yaylalı şöyle konuştu: Devletin ilk tavrı hep görmeme, umursamama olarak gelişmiş adeta yaşarken insanlarını ölüme terk etme yönünde olmuştur. Yakın zamanda bir esir yakını ise yakını olan esiri sayıklaya sayıklaya ölüme gitmiştir. Devlet’in bir gün adım atacağı düşüncesiyle, çocuklarının kurtarılacağı günleri bekleyen şimdi Hüseyin Aygün ile birlikte sekiz esir asker ailesi var. Fakat aile ne yapsa devlet seslerini duymak istemiyor.

Hüseyin Aygün ile değişen tek şey vardır, nasıl ki devlet aygıtı maaş meselesi olunca halk ile vekili arasına nasıl bir fark koyarsa,esir düşen milletin kendisi değil de vekili olunca aynı işgüzarlığı yapmışlardır. Fark ise tamamen burada yatmaktadır.”

İNİSİYATİF ALANLARIN DA BAŞLARINA GELMEYEN KALMAZ

“Ben iyi kötü kendi dönemimden sonra PKK’nin tüm esir alma olaylarını takip ediyorum” diyen Yaylalı, şöyle devam etti: “Elimden geldiğince de bu durumu, esir alınanların durumlarının gündemleştirilmesi içinde elimden geleni yapmışımdır. Dün gece esir alınan Milletvekili Hüseyin Aygün ile yorum ve tepkilere baktığımda, bu ülkede gerçekten halk olma yerine Vekil olunmalıymış diye hayıflanmadım değil doğrusu, İçişleri bakanından alında AKP genel başkan yardımcılarına, bürokrasiden tutun boyalı medyaya kadar her yerde durumu esir alınma durumu konuşuluyor.

Esir alma durumunda geçmişten günümüze devlet tavrı bellidir. Bu tavır önce görmeme, duymama, konuşmama şeklinde gelişir: oldu ya birileri kendisini dinlemeyip inisiyatif alır, PKK kamplarına gidip esirleri almaya kalkarsa onların başına gelmeyen de bırakılmaz. En son Dağlıca esirlerini almaya giden heyet için hala yargılama süreci devam etmektedir.”

DEVLET TAVRININ ESASI KÜRT İNKARINA DAYANIR

Yaylalı, “Devlet tavrının esası Kürt halkının varlığını inkara dayanır, bu böyle olunca bu durumu aşan ve tavır geliştiremeyen ger hükümet bu tavrın sürdürücüsü olmaktan da kurtulamıyor” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu hükümet de aynı tavrı özellikle son genel seçimlerle başlayan ve sonrasında devam eden tavrı ile geçmiş devlet tavrının sürdürücüsü olma yanlışından kendini kurtaramamış ve adeta bazı tutumlarıyla kraldan kralcı olmuştur.

Devlet ve muhalif partiler yeni dönem deyip, değişen bir şeyler arama yerine düştükleri geleneksel hatayı sorgulamalıdırlar. Devletin sömürgeci-inkarcı, imhacı ve asimilasyoncu yönünü aşmak için çaba harcamak zorundalar. Bu sömürgeci yaklaşım onları günden güne körleştiriyor. Sen yanı başında Suriye’ye özgürlük götüreceğim diyerek silah lojistik hatta kurmaylarına ülkende yer açacak adeta karargah haline dönüştürürken bu coğrafyayı, bugün hala nasıl hangi anlayış ile Kürt halkına zülüm ve sömürge politikalarını devam ettirebileceğini ve terör ile müzakere etmeyeceğini söyleyebilir buna inanmamızı bekleyeceksin değil mi.”

Bu coğrafya halklarının bu şekilde yol alınamayacağını bildiğini ve böylesi çifte standardı kabul etmekte güçlük çektiklerini belirten Yaylalı, “Bir de daha önce bu anlamda PKK ile devlet arasında bir çok görüşme gerçekleştiğini ve Oslo sürecini biliyoruz. Hükümet sözcüleri kalkıp “terörist” ile biz asla görüşmeyiz diyeceksiniz. Ve içişlerinden tutunda Hükümetin diğer sözcülerine kadar, kaçırılan milletvekilini ‘güvenlik güçlerimiz arıyor’ diye açıklama yapıyorlar” dedi.

OPERASYONLAR ESİRLERİN HAYATINI TEHLİKEYE ATIYOR

Yaylalı şunları ekledi: “Bu zihniyet ile bir arama yapacaksanız bu yeni bir Silvan’a gebe bir provokasyon sürecidir, hem de devlet eli ile geliştirilen bir provokasyon sürecidir. Devlet şunu çok iyi bildiği için şunu söyleyebilmektedir. Bir süre gündemde olabilmek ve propaganda için Aygün’ü kaçırmışlar ve bir süre sonra bırakırlar demektedir. Devletin birçok kez ihlal ettiği Cenevre Sözleşmesine PKK’nin kabul ettiğini ve bu sözleşme dışı hareket etmediği için geniş davranabilmektedir.

Devlet tavrı olan Silvan’ın yeni bir tavır olmadığını söylemekte de yarar var. PKK elimizde esir askerler var, operasyon gerçekleştirmeyin dediği halde daha sonra mahkeme konusu olacak esirlerin canını tehlikeye sokacak operasyonu devreye sokmuştur.

Bu arama tavrı umarım bir Silvan ve bizim bulunduğumuz kamplar biline biline gün aşırı vurulduğumuz aramaya benzemez. Hüseyin Aygün’ün ailesine öncelikle geçmiş olsun diyorum fakat geleneksel inkarcı davranışın ve sömürgeci politikaların ne Aygün’ü kurtarabileceğini ne de bu sorunu çözmede bir yararı olmayacağını düşünüyorum.

Hüseyin Aygün ailesinin hem CHP hem de AKP savaş rantçılarının söylemlerinin arkalarında savrulmamalarını isterim. Bunu bir daha yaşanmayacak şekilde barışa hizmet edecek bir fırsata çevirmek gerekiyor. Sizden Bugünlerde hep bir yüreğiz savaşta diyenlerin kampında yer almamanızı rica ediyorum.”

DİĞER ESİRLER DE GÜNDEMLEŞMELİ

Diğer esirlerin durumuna da dikkat çeken Yaylalı şöyle dedi: “PKK’nin Diyarbakır İHD’nin hazırladığı raporda da olduğu gibi gözüktüğü gibi Kürt halkına büyük yönelimin olduğu dönemlerde yada yönelimin olduğu dönemlerde duyarlılık artırılması için bu şekilde eylemler yaptığını biliyoruz. Yoksa bağır bağıran savaş rantçılarının dediği gibi değildir. Belki de Hüseyin Aygün’ün yakınları bu güne kadar esir düşen ve arayıp sorulmayan diğer esirleri de gündemleştirir.

Bu savaş söylemlerini aşıp da halklarımıza yani kamuoyuna barışın sesini de bu bahane ile bir kere ulaştırabiliriz. Savaş rantçıların peşine takılıp giderseniz bu durumlar yani esir alma durumları kan ve göz yaşı asla bitmeyecek ve her gün tekrar edecektir bu gün bu durumu vesile edip bir kere daha şapkamızı önümüze koyup neyi tercih ettiğimizi düşünmenin zamanıdır.”

İBRHİM YAYLALI

Samsun’un Bafra ilçesinde yaşayan İbrahim Yaylalı, 1994′te gönüllü olarak askere gitti. “Komando” olmak isteyen Yayla, acemi birliğini Isparta’da tamamladıktan sonra Mardin’in yolunu tuttu. Operasyonlara katıldı. İlk dağ deneyimini 25 günlük askerken Gabar’da yaşadı ve o gün yaralı halde PKK tarafından esir alındı. İki yıl esirliğin ardından, içinde eski milletvekili Fetullah Erbaş’ın da içinde olduğu bir heyet aracılığıyla serbest bırakıldı. Daha sonra hakkında “örgüt üyeliği” suçlamasıyla dava açılan Yaylalı, askeri cezaevinde aylarca işkence gördü. “Komando” olma hayaliyle gittiği ordudan “antimilitarist ve savaş karşıtı” biri olarak geri dönen Yaylalı, bugünlerde “esir politikaları” üzerine bir kitap hazırlığında.

Yorum bırakın