ÇÖZÜMÜN DİLİ NASIL OLMALI

ÇÖZÜMÜN DİLİ NASIL OLMALI

İbrahim yaylalı

IMG_0982

Barış sürecinin işleyen bir çok mekanizmasına söylenecek bir çok şey olduğuna hepimiz hem fikirizdir.Dil üzerine bügün bir şeyler söylemek istiyorum.Barış sürecinin dili üzerine,özellikle AKP hükümetinin kullandığı dil üzerine,geçmiş savaş hükümetlerinin kullandığı dil ve sonuçları üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.önce akil insanlara ve köyümüzün çözüm önerilerini kısaca bir aktarayım,sonra dil konusuna geri döneceğim

Akil insanlar heyeti Roboski’ye uğradı ve hızlı şekilde geçti diyabiliriz.beden dili anlamında ne kadar bizi dinlemeye,ya da anlamaya hazırlar diye gözlemeye başladım.Kezban hatemi ve Yılmaz Erdoğan annelerin feryadına vicdanlarının gözleri dört olmuş dinliyorlardı.Yılmaz Erdoğan’ın burun çekmeleri bizim durduğumuz yerden duyuluyordu.Kezban Hatemi ise annelerinin kuzularına ait okul materyallarında takıldı kaldı.Diğerler ise daha çok yorgunluklarına yenilmiş gibiydiler.

Tüm Roboski ve Bejuh halkı tek dil olmuş gibi çözüm süreci için üç temel isteklerini anlattılar.1)Roboski katliamının çözümü için meclis,mahkemeler dışında üçüncü yol ve çok kez başarısı kanıtlanmış olan hakikatları araştırma ve uzlaşma komisyonunun kurulmasını ve kendi katliamlarıyla benzer tüm katliam ve failli mechul olaylarının açığa cıkarılmasını istediler

2) Koruculuk sisteminin bir an önce gerekli tedbirleri alarak bitirilmesi gerektiğini söylediler.bu saatten sonra devletin geliştirdiği koruculuk sisteminin tekrar savaş anlamına gelecek davranış olarak görüyorlar.bu davranıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiğini söylüyorlar

3) Burada yaşayan köylüler ,Zeviya ve Alancık köylerinden çeşitli yıllarda zorla,köyleri yakılarak çıkarıldılar ve şu anki zorunlu ikametlerinde yaşamaya mahkum edildiler.Bu zorunlu ikamelerini bizde dört aydır deneyimliyoruz ve gördük kü kötü bir mülteci kampından daha kötü durumdadır.Nerede ise hiç üretim yapabilecekleri alanları mevcut değil.Yaşamaları için temel maddeleri karşılayacak iki yol kalıyor.birincisi kaçaktır ki sonu görüldüğü gibi ölümdür.Diğeri ise birinci seçenekten bir farkı olmayan beyaz ölüm yoludur. Herşeyini inkar etmek zorundasın.Bu iki yolu da istemeyen bura halkı köylerine dönmeyi ve tekrar eski anlamında kendi yaşamlarını,kendi emekleri sonucunda sürdürmeyi istiyorlar. Bunun yolunu devletin açması gerektiğini ve kolaylaştırıcı önlemleri geliştirmesi gerektiğini söylüyorlar.

Çözüm sürecinin dili nasıl olmalıdır.

Çözüm dilinin Kürt tarafı…

AKP çözüm sürecine girdik dedikten sonraki süreci takip ediyorum. Hükümet nasıl bir dil kullanıyor,çözüm sürecine nasıl yaklaşıyor.çözüm sürecinin başından itibaren kullandığı dil çok sorunlu bir dil olagelmiştir.Bir çok çevreyi kullandığı bu dil kırmıştır.Özellikle Kürt halkını çok büyük ölçüde rencide etmiş hatta ona olan güveni oldukça azaltmıştır.Çözüm ya da Barış süreci denebilecek şeyi Sayın Abdullah Öcalan ve sonrasında ise PKK desteklediği için çok fazla ses çıkarmamaktadır. Çünkü iradesi saydığı güce inancı hala devam etmektedir.

AKP de bu süreci fırsata dönüştürerek tüm hoyratlığıyla şımarık bir çocuğu oynamakta,hatta akil insanlar toplantısını tek bir Kürt kelimesini bile ağzına almadan bitirebilmektedir.Orada teror lafzını o kadar kullandı ki saymayı ben beceremedim. Mutlaka sayan olmuştur bu şımarıklığı öyle düşünüyorum.Şimdilik o alanı 30 yıldır enternasyonal çizgisiyle idare edebilecek bir güç olduğu için çok problemli görmüyorum.o tarafta ulusal hareketin mütevazi sorumluluğu sorun çıkmasını önleyecektir.

Çözüm dilinin Türk tarafı…

AKP’ nin bu dönemle birlikte üçüncü hükümet dönemidir.kamuoyu bu üç hükümet boyunca AKP nin dilinin hoyratlığını iyi takip edebildiğini düşünüyorum.Özellikle son seçim sonrası MHP’yi aratmayacak politika ve dil kullandığını gördük.Bazıları diyor2ki özellikle bu hükümete yakın olan çevre için söylüyorum.Bu dili hükümet bilerek kullanıyor,ancak dönüştürmeye çalıştıkları kesime bu şekilde yaklaşabilir veonları barışa ikna edebilir.

Yukarıdaki tezin işlemediğini nereden gördük,Kürdistan hariç hiç bir yerde akil insanlar olumlu karşılanmadı.Kürsü işgallerine varan her türlü saldırıya maruz kaldılar.Peki bu duruma biz şaşırmalıyız mı, buna cevabımız maalesef hayır olacak,nedenine gelince üç dönemdir hükümet olan AKP de dahil,bu zamana kadar kullanılan dil savaşın dilidir.

Bu ne demek oluyor,bu cumhuriyetin kuruluşuyla beraber başlayan lanetli tekleşme ideolojisi Türk ve suni’lik hariç her şeyi küfür haline getirip,Türkiye kesiminin hücrelerine kadar yedirilerek verilmedi mi. Türk halkı ve asimile edilmiş bir çok halka aynı sovenist zehir içirilmedi mi.Kendi çıkarları yürüsün diye,rantlarını sürdürebilmek için,bu aracı hangi hükümet tepti,burada Kapitalist burjuva aygıt’ın en kolay sömürme aracı savaş makinesi ve bunun türevleri değil miydi.

Türkiye kesimi ve özelde türk halkı bu baldıran zehirinden daha da berbat ırkçılık zehirini içtikten sonra tüm iradesi teslim alınmadı mı duygusuz,kalpsiz vicdansız hale getirilmedi mi.Türk halkı yüzyıldır bu yalanlarla kandırılmadı mı.Tüm bunlara verilecek samimi cevap barışa ne kadar samimi yaklaşıp yaklaşmadığımızı gösterecektir.

Samimi olan cevabın sahibi ne yapmalıdır biliyor musunuz,kalkacak onu bunu görevlendirmeyecek, hükümet kendisi o bölgelere gidecek ve samimi olarak diyecek ki bu zamana kadar sırf çıkarlarımız için sizi kandırdık.Çıkarlarımızı devam ettirebilmek için sizi herkese düşman ettik.Biz yüzyıllık yalan bir mitle sizi zehirledik. Sizi kalpsiz,vicdansız,iradesiz kıldık.Ne müslümanlığınız,ne Türklüğünüz bir ayrıcalık değildir.En fazla diğerinin inancı ya da kimliği kadar değerlidir.Sizden bu yaptıklarımız için özür diliyoruz.Kürt halkı ve tüm farklılıkların ve sizin birbirinizden hiç bir farkınız yok,hepimiz eşitiz ve kardeş bir coğrafya da birlikte yaşamayı hak ediyoruz.Samimi olan cevabın sahibi tüm bunları göze alabilmelidir.

Tüm bu yukarıda ki saydığım şeyleri göze alabiliyor ve yola düşüyorsa,belki bu kendisini de yakacaktır,fakat o zaman ancak barış güzergahına girilebilecektir.Bunun olabilirliği her zaman mevcuttur.Örneğini De Gaule’nın Fransa-Cezayir örneğinde görebiliyoruz. De Gaule’nin Cezayiri çok sevdiğini düşünmüyorum.De Gaule Fransayı çürümekten kurtarmak için başka yapacak yolu kalmadığından,Cezayir için refaranduma gitti.Çürümekten ve Fransa bu bataklıktan ancak bu şekilde kurtarabildi.Efendi özgür kalabilmek için,kısmende olsa efendilik haklarından feraget etrmek zorunda kaldı.

AKP için başkaca yol kalmamıştır ve eğer Türkiye’yi kurtarmak istiyorsa,efendilik haklarından oldukça feraget etmek zorundadır.Türk halkının karşısına çıkıp bu zamana kadar sizi bizde dahil tüm savaş hükümetleri insanlıktan çıkardık,o sebebten siz bizi her tarafta yuhluyorsunuz,siz o sebebten barışı kabullenmiyor,kendinize ihanet ettiğinizi düşünüyorsunuz, fakat öyle değil sizin var olan bu sovenist kişiliğinizi biz insan kıyıcılar kurguladık,sizden bin defa özür diliyoruz.

Bizim ile ilgili vereceğiniz tüm karara saygılıyız diyeceksiniz.Sonrasında ise Bu yaratılan travmayı atlatabilmek için bu coğrafya da tüm kesimler rehabilite den geçirilecek,işte o zaman Türkiye’nin De Gaule olabilirsiniz..Belki Kürtleri hiç bir zaman sevmeyeceksiniz fakat dediğim gibi kendi çıkarlarınızı ve Türkiye’yi kurtara bileceksiniz.

Belki bu sizin başınızı yese de, bu coğrafya da bir şeyleri kurtarabileceksiniz. Şimdi dilin ne kadar önemli olabildiğini, neleri ifade ettiğini ve nelere yol açtığını umarım gösterebilmişizdir.Bu tarafın ulusal haraket gibi bir şansı da yok,yani enternasyonal dili hakim kılacak ve bu zehiri boşa çıkaracak bir gücü de mevcut değildir.

Bir frekenstayn,bir deli göleği ürettiniz ve bir halka bunu hakim kıldınız,şimdi samimiyet zamanı gerçekten bu deli gömleğinden ve bu frakenstayn halinden Türk halkını ne kadar kurtarmak istiyorsunuz.

Açıkcası AKP seçimlere mi yatırım yapıyor,yoksa kendisini yeme yok etme pahasına kendi yarattığı canavarla savaşmayı göze alacak mıdır.

Bununla ilgili aldığı karar ne kadar ileriyi görebildiğini, ne kadar bütünlüklü düşünebildiğini de bizlere göstermiş olacaktır

Yorum bırakın